Yazınca uzun yazıyor, okunmuyor, kısa yazdıklarım da dikkate
alınmıyor diye uzun süredir yazmıyordum. Korona kıranı dolayısıyla
televizyonları ve sosyal basını daha çok takip ettiğim için olacak
gördüklerimi, hissettiklerimi yazmadan duramadım. Belki okunur.
Türkiye ve dünya büyük bir belayla uğraşıyor; Korona. Büyüklerimizin
“kıran” dediği türden. Annem kızdığında “köküne gıran giresice” derdi. Kökümüze
kıran girdi. Gönüllü gönülsüz hepimiz evlerimize mahsur kaldık. Okuma, yazma,
çizme işleri arasında televizyon seyretmeye başladım. Çünkü Türkiye’de neler
oluyor, nasıl tedbirler alıyoruz, şahsen ne yapmam gerekiyor, Türkiye ve
dünyada kıran sonucu neler oluyor, gelecekte neler olabilir, çok köklü
değişiklikler olacağı belli ama bunlar neler gibi soruların cevabı gündemi
takipten geçiyordu. Bir ara neden bu kadar çok televizyon seyrediyorum diye
sordum kendime. Cevabını çabuk buldum: Bunda bazı lüzumsuz zevatın ekranlarda
olmayışının büyük rolü vardı. Millet olarak kayıkçı kavgasından bıkmıştık.
Yüzlerini çoktan eskitmişlerdi. Mart başındaki son büyük meclis kavgası ise
midemi bulandırmıştı. Aksasa da şimdilik siyasetçileri görmeden yaşamanın
mutluluğunu yaşıyordum. Çok şükür dedim.
Televizyon, haber, eğitim, eğlence, drama, ürün tanıtımından
ibarettir. Korona sarganı(virüsü) Çin’de çıkmıştı, benim gibi Doğu Türkistan hassasiyeti
olanlar durumu yakından takip ediyordu; sarganı Uygurlara bulaştırmasalar diye
dikkat kesilmiştik. Bu sıralarda bir yandan Suriye, bir yandan Rusya, bir
yandan da Amerika Türkiye’yi İdlip’te askeri bakımdan sıkıştırmaya başladı.
Resmen savaş arifesinde idik. Bu hengâmede bir hatırlatmada bulundum: “TRT bir
savaş için yeterli donanım ve hazırlıkta değil, tecrübeli elemanlarını ihtiyaç
fazlası gösterip dağıttığı kurumlardan toplasın ve bir değil birçok alanda
savaşa hazırlansın.” demiştim. Ciddi bir televizyon kurumunun savaş, hastalık,
kıran, göç vs. her konuda program ve haber hazırlıkları olur. Hele TRT gibi
Türk milletine yön vermiş olan bir kurumun mutlaka olmalıdır. Diyelim ki savaş
çıktı, güncel ve geriye dönük görüntü malzemeleriyle arka arkaya saatlerce
haber ve program yayınlayabilecek, canlı yayınlar yapabilecek durumda
olmalıdır. Bugün müttefik bile olsanız, yarın savaşma ihtimaliniz olan bir
devletle, bir kıta ile ilgili elinizde savaş sırasında kullanabileceğiniz yayın
hazırlığınız olur. TRT’nin yayıncılık açısından İdlip “Barış Pınarı Harekâtı”na
hazır olmadığını gördük. Allah’tan Korona çıktı da İdlip savaşını çok çabuk
unuttuk. Yeri gelmişken; bu savaşa yeniden girişmek zorunda kalacağımız açık.
Peki, Korona sarganı Türkiye’ye gelmeden, TRT kanalları, özel televizyon ve
haber kanalları seyirciyi yeterince bilgilendirebildi mi? Muhtemel hadiselere
hazırlayabildiler mi? Ne gezer!
Türkiye’deki bütün televizyon kanalları -ki bunlara haber,
spor, eğlence, müzik, tarım vb. kanalları dâhil- Korona sarganı Türkiye’ye
gelmeden ve geldikten sonra yaptıkları yayınlarla çok kötü bir sınav
veriyorlar. Hepsi de sınıfta kaldı. Türkçe yayın yapan DMAX ve TLC kanallarında
ilk hafta içinde bu konuyu anlatan belgeseller yayınlanmaya başlarken, bizde ilk
hafta sonunda 14 gün ikazı yapan bir kamu tanıtım ancak yayınlanabilmiştir.
Birçok kanal yayınında en küçük bir değişiklik yapmadığı gibi yapmamakta
ısrarlıdır. Bunların başında da TRT’nin bütün kanalları gelmektedir. Spor,
müzik, eğlence kanalları ise hiç tınmadı. Ne zaman maçlar seyircisiz olmaya,
toptan iptal edilmeye başlandı o zaman bu kanallar ayıktı. Topluma kanser gibi
yapışan, kaynakları küt diye kesilmiş bu sömürgen kanalların istismarı hâlâ
bitmiş değil. Bu defa da geçmiş futbol maçlarını yayınlıyorlar. Allah belanızı
versin. Başını da TRT Spor, TRT Spor HD kanalları çekiyor. Maalesef evde
zorunlu vakit geçirirken spor yapma ihtiyacında olanlara rehberlik eden bir
program bile yapamadı TRT. Bir kamu kanalı, kuruluş amacını hatırlayamadı.
Onlarca spor kanalı da aynı durumdalar. TRT’nin müzik kanalı ise Korona
kıranına, biz evlerimizdeyken evde hapis kalanlara, çocuklara, kadınlara,
çalışan sağlıkçılara, güvenlik kuvvetlerine, işçilere, memurlara, çiftçilere
yönelik, onlara moral veren müzik eğlence programları yayınlayamadı. Hâlbuki
sokakta yanıp sönen ışığı hastanelere götürecek olan televizyonlardır.
Birincisi İdlip, ikincisi Korona kıranı olmak üzere iki büyük savaşın içinde
değil, tam ortasındayız. Her ikisinde de hiç aldırış etmeyen “ulusal” kanallar!
Allah sizi ıslah etsin.
Korona geleli nice olmuş, devletimizin aklına yurt dışında
yaşayan vatandaşları gelmiş. (Kastedilen yaşadıkları ülkelerin insafına terk
ettiğimiz Türklerdir.) Bugün televizyonlarda yayınlanan bir tanıtımda Dışişleri
Bakanı ve Büyükelçiler “evde kalın” diyorlardı. Devlet, sadece uçak gönderip
vatandaşını almakla kalmaz. Yurt dışındaki vatandaşlar için kurulan TRT Türk
adlı televizyon kanalı, bu tanıtımı en az on gün önce yayınlamalı idi ama ne
gezer. Bizim devletimiz büyük hedeflerle kurumlar kurup sonra da bunların ne
yaptığına, ehil ellerde olup olmadığına bakmaz. Yazıklar olsun bunca emeğe!
Bu kanalların yüzde bir-ikisini istisna kabul edersek
neredeyse hepsi bu milletin parasıyla milletine hiç hizmet etmeyen, onu
gerçekten ihtiyaç duyulan alanlarda bilgilendirmek, eğitmek, geliştirmek yerine
ona sadece para gözüyle bakan, gelecek reklam parasını düşünen “hainler”dir.
Abartmıyorum.
Hiçbir televizyon kanalı bu savaşa aylar, yıllar öncesinden
hazırlanmamış. Haber kanalları bir nebze olsun Korona hakkında aydınlatıcı
programlar yaptı ama bunlar da sadece bilim adamlarını konuşturan, zaman zaman
da kafa karıştıran şeylerdi. Bir kanaldaki doktor öbür kanaldaki doktorla
çelişiyordu. Biri maske takın derken diğeri takmayın diyordu. Bazı malum
kanallar ise komploları köpürtme yolunu seçti. Yalnızca seyirci toplamaya
çalışmak yerine ele aldıkları komplolardaki gibi aylar yıllar önce bugünleri
öngörmeli, muhtemel salgın ve kıranlarla ilgili yayın yapmalıydılar. Hadi
olmadı, yan gelip yattınız, bugün yapın. TRT yönetimi, konusu evde ve sınırlı
sayıda oyuncu kadrosuyla çekilebilecek ve vatandaşa hem rehberlik yapıp hem de
moral verecek bir günlük dizi yaptıramaz mı? Nasıl olsa yaptıracağı bir sürü
yandaş firması var!
Televizyonların sadece reklamlara odaklandığı açık. Peki,
reklam tanıtım filmleri Türk milletinin ikinci savaşı olan Korona kıranına
karşı savaşına ne kadar hazırlıklıydı? Bir istisnası var. Yine dikkat çektiğim
bir konu: Kraliçe ödüllü temizlik malzemesi tanıtımı. Bu marka Korona
gelecekmiş gibi piyasaya girmişti ve Mart ayı öncesinde yayınlanmaya
başlamıştı. Hekimoğlu kamu tanıtımı ilk hafta girdi demiştim; Mucize Doktor
tanıtımı ise ikinci haftayı buldu. Garabete bakın. Televizyonlardaki
reklam/tanıtım filmlerinin Korona’ya uyumlu hale gelmesi yirmi günü buldu.
Birçoğu ise daha ayıkmadı. Bazı tanıtımları seviyorum; reklamını yaptıkları
markadan hiç söz etmeden kamu tanıtımları gibi, seyirciye moral veren reklamlar
çekiyor. Doğru yapıyorlar. Bu “Kızılca Gün”de tayyareden markalarını gözümüze
sokmaya çalışanlar bence kaybedecek.
Boşuna “Kızılca Gün” denilmemiş. Türkiye’nin geleceğine
hizmet etmeyen hiçbir kişi, kurum, firma, dükkân; ürettikleri ürünler; bunların
reklamını yapanlar, bunları yayınlayan televizyonlar; milletinin geleceğine
hizmet etmeyen, onu bilgilendirmeye, geliştirmeyen, eğitmeyen bütün
televizyoncular, gazeteciler, yayıncılar ya da onların ülkeleri yok olmaya
mahkûmdur. Son günlerde Bilim Kurulu üyeleri işleri güçleri yokmuş gibi bazı
reklam amaçlı kanalları tanıttıkları zararlı sağlık ürünleriyle uğraşıyor.
Bizim uydularımızdan bizim kafamızı karıştıran yayınların kesilmesi mümkün
değil mi? Siz buna göz yumarsanız, gözünüzü oyarlar. Siz bir yandan tonlarca
kaçak temizlik malzemesi yakalayıp bir yandan da bu merdiven altı imalatın
reklamını yapan, güzel olan ne varsa tahrip eden, saf insanımızı istismar eden
televizyon kanallarınızı cezalandıramazsanız yıkılır gidersiniz. Hele o saçma
sapan ot macun reklamları…
Görmüyor musunuz? Milletimizi sahipsiz bıraktınız. Devletler
insanını her bakımdan güçlendirmek zorundadır. Bu alanların başında Eğitim,
Sağlık, Güvenlik, Çalışma gelir. Sağlığınız kuvvetli olsa bile eğitimsiz bir
halkınız varsa Korona gibi kıranlardan kurtulamazsınız. Doğru bilgilendiremez,
doğru eğitemez, doğru eğlendiremezseniz davranışlar sakat olur. Televizyon ve
radyolar, gazeteler, internet vs. sadece bunun içindir. Televizyonlar,
Haberleşme, İnternet de en az sağlık kadar önemlidir. İyi yönetilmelidir.
Savaşta öne çıkmanın yolu buradan geçer. 5G hızında internet, birilerinin
fantezisi için değildir. Haberleşme iyi yönetilmezse, felaketleri Türkiye
fotoğrafları ile servis ediverirler. Cevap vermesi gereken kurumlar basın ve
televizyon, girdiğimiz bu savaşta üzerlerine düşen görevleri hatırlamalıdır.
Milletimizi layık olduğu mutlu bir gelecek için çok
çalışmamız ve çok hazırlıklı olmamız lazım. Bugünler mutlaka atlatılacak,
yarınlar ise çok zor geçecek; aşmamız için bütün gücümüzü toplayıp hareket
etmemiz gerekecek.
İşte böyle. Uzun yazıyorum. Özü: At binicisine göre kişner.
Sıkılmadınız umarım.
Arslan Küçükyıldız
#TürküSöyleTürkiye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder