9 Temmuz 2010 Cuma

NE YAPABİLİRİZ?





“Çocuğuma Hangi Kitabı Okutmalıyım?” topluluğu çok kısa bir sürede büyük ilgi gördü. Anlaşılıyor ki kanayan bir yara ile karşı karşıyayız.
Bu topluluk, aslında Facebook’u sevmeyen, internet kullanmasını çok iyi beceremeyen ama çocuklarını internete kaptırmış ebeveynler olarak acilen bir şeyler yapmak isteyenlerin oluşturduğu bir topluluk. Burada neler yapılabileceği konuşulacak, tecrübeler paylaşılacak. Belki sadece anne babalara değil, kardeşlere, akrabalara, okullara, basına, yayınevlerine, bakanlıklara, RTÜK’e kısacası tüm sorumlulara da ışık tutacak bu tecrübeler.
Okumanın gerekli olduğuna, çok albenili çocuk edebiyatı oluşturmamız gerektiğine, önce kendi kültürünü çocuğa tanıtıp sonra diğer kültürleri, ama mutlaka vermemiz, kendini, çevresini ve dünyayı ona olabildiğince etraflı tanıtmamız gerektiği konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Asıl mesele, “yıkıcı tehlikeleri olan televizyon ve internetten onları koruyarak, kurtararak nasıl okutacağımız, okuma alışkanlığı kazandıracağımız ve dolayısıyla bu alışkanlığı kazandırabilmek için hangi kitapları, hangi çağlarda okutacağımızdır” diye düşünüyorum. Onları hayatı bütün canlılığıyla kavrayan ve yaşayan, kültürüne sahip bir çocuk olarak yetiştirebilmek için bize ağır bir görev düşüyor.

Benim nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği konusunda kişisel görüşüm şudur:

Önce çocukların doğum öncesinden itibaren yaş dönemlerine göre nelerden hoşlandıklarını, nelere ihtiyaç duyduklarını tespit etmeliyiz. Bu dönemleri olabildiğince ayrıntılı yapmalıyız ki, bu dönemlerde yapılabilecek çalışmaları, okutabileceğimiz kitapları herkese net bir şekilde sunabilelim.
İkinci olarak çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırabilmiş kişilerin tecrübelerini göz önüne alarak çocuklarımıza kazandırmak istediklerimizi en güzel şekilde kazandıracak kitapları, yaş ve cinsiyetlerine göre, ilgi ve duygusal zekâlarına göre listelemeliyiz.
Bu listeleri bütün anne babalara, okullara, bakanlıklara, yayınevlerine göndermeli, onları bu milli tecrübeye en azından saygı duymaya davet etmeliyiz.
Bu arada biz bu çalışmaları yaparken çocuklarımızı sömürge vatandaşı yapmak isteyenler boş durmayacak, yeni mükemmel hazırlanmış romanlar, vampir serileri, şeytan serileri, çizgi filmler, bilgisayar oyunları üretecekler. Bunlarda bizim milletimizi barbar olarak gösterecek, yok edilmesi gereken yaratıklar olarak anlatacaklardır. Bize kendi çocuğumuzu kendi milletini aşağılık bir millet olarak gören çocuklar yetiştirmemiz dayatılmaktadır. Bunlarla da mücadeleyi elden bırakmamamız gerekiyor. Kanaatimce zararlı kitaplar ve bunların neden zararlı olduğunu da listeleyip ilgililere duyurmalıyız.
Tabii en büyük engel televizyon ve internet olmaya, cep telefonları, müzik çalarlar karşımızda tehlike saçmaya devam edeceği için yeni mücadele yöntemleri bulup bunlara karşı çocuklarımızı nasıl yönlendirebileceğimizi, aynı zamanda bu aletlerin cazibesine kapılmadan, bunlardan en iyi bir şekilde yararlanabileceklerini araştırmamız gerekiyor.

Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz?

Arkadaşlarımız, belli yaş veya sınıflardaki, cinslerdeki çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırmak için neler yaptıklarını, ne gibi çözümler bulduklarını, neler okuttuklarını paylaşsınlar.
Bazı arkadaşlarımız kendine görev edinip, bu tecrübeleri, nasıl okutulduğunu, okutulan kitapları listeleştirsin.
Bu arada zararlı her mecradaki yayınların da tespitini yapan arkadaşlarımız olabilir.
Bunları dönem dönem başta biz olmak üzere sorumlulara duyuralım.
Şimdilik benim aklıma gelen bunlar.

Neden böyle bir topluluk?

Basın çok büyük bir güç, yabancı kültürlere hizmet ediyor.
Millet olarak en büyük zaaflarımızdan biri başkalarını taklit etmeyi sevmemiz; bu şekilde her kötü şeyi de kolayca moda diye taklit ediyor, etkisinde kalıyoruz.
Okullar ise yerli, milli hiç bir şey vermemek için çaba gösteriyor.Kala kala aile kalıyor.
Aile ise sahipsiz. Büyük ailenin yıkılması ve çekirdek aileye dönülmesiyle birlikte Töre, yani yazılmamış Türk Anayasasını aktaran kalmadı ve unutuldu. Türk Ailesi yıkılmak üzere, ki milletlerin geleceğinin en büyük teminatı ailelerdir. Aile sağlamsa gelecek parlak olur. Türk Ailesi kan kaybediyor. Boşanmalar yüzde beş yüz arttı. Kavgalar, geçimsizlikler, yalanlar arttı. Çocuklar bu ortamda tamamen başıbozuk bir şekilde büyüyorlar ve karşılarında sadece her şeylerini paylaştıkları internet arkadaşları, oyunları, kültürü var.
Gerçekte internet okumayı bitiriyor. Yine de okumayı sürdürdüklerini farz edelim. İnternet kafeleri bırakın, üniversitelerin internet salonlarında bile bir tek ciddi veya ilmi bir konuyu araştırana ben rastlamadım.
Bütün bu olumsuzluklar içinde çocuğuna kitap okutmayı sevdirebilmiş olan ailelerin karşısında ise en büyük tehlike yerli edebiyatın gelişmemiş olması. Kaliteli yazar yokluğundan bahsetmiyorum. Kaliteli bir yayıncılığın olmamasından bahsediyorum. Olağanüstü kaliteli bir şekilde hazırlanmış, "Misyoner Edebiyatı" diyeceğim bir edebiyat, bir virüs gibi gençlerimize bulaşmış vaziyette. Geçmişte kendi milletine barbar diyen çizgi filmleri seyretmiş olan bizim çocuklarımız, bizi barbar olarak anlatan Tolkien gibi yazarları okuyabilmek için çırpınıyorlar. (Bu sabah belediye otobüsüne bindim. Otobüs çok doluydu, orta kapıya kadar yanaştım. Hamburger ile beslendiği için azmanlaşmış on beş, on altı yaşında, elinde Tolkien'in bir kitabı, gözleri kan çanağı olmuş bir çocuk orta kapının basamağına yığılırcasına oturdu. Tahminim bedeni o kiloyu çekemiyordu. Yazık, bir yandan telefonunda mesaj çekmeye çalışıyor, bir yandan kitaptan bir iki satır okumaya çalışıyordu. İşin garibi otobüs her durakta duruyor, orta kapının düğmesine de basıldığı için kapı açılıyor, çocuk her kapı açılışında ayağa kalkıyor, basamaktan kapı çarpmasın diye yukarı çıkıyor, sonra tekrar yığılırcasına oturuyordu. İçim sızladı. Bizim çocuklarımızı ne hale getirdiler diye.)İşte biz hep birlikte bu tehlikeye karşı ne yapmak gerektiğini ortaya koymalıyız.
Dikkatli aileler çocuklarını televizyon ve internetin zararlarından iyi bir okuma programıyla koruyabiliyorlar. Bize onların tecrübeleri lazım vesselam...