4 Mart 2022 Cuma

Mahmut Şükrü Sait - Turhan Selahattin İzzet 29 Mayıs1979

 


Davut Yağmur 03.03.1978

Kars’ın Ardahan ilçesine bağlı Tepeler köyünden olup 21 yaşındaydı. Ailesinin en büyük çocuğuydu. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü 2. sınıf öğrencisiydi. 

Ailece Ardahan’ın Kaptanpaşa Mahallesi'nde oturuyorlardı. Okul tatili münasebetiyle ailesinin yanında bulunduğu sırada, 21 Şubat günü, akşam saatlerinde kalabalık bir grup komünist militan tarafından evleri basıldı. 

Annesi ve babasıyla birlikte bıçaklanarak ağır yaralandılar. Erzurum’a hastahaneye kaldırıldıysa da kurtarılamayarak on gün sonra şehit oldu. Cenazesi, köyünün mezarlığına defnedildi. Babası, aldığı yaralar sebebiyle sakat kaldı.

BİZ FAŞİSTLERİ GEBERTTİK... 

O sene Ardahan’da kış, kara dedikleri türdendi, çok sert geçiyordu. Gerçi, okuduğu memleket olan Erzurum da buradan geri kalmazdı... İşte okul tatil olmuş, hergün hasretin ağırlaştırdığı geçmek bilmeyen günler, nihayet tükenmişti....

Her tarafın buz kesmiş karla kaplı olduğu bu memlekette hava o kadar soğuktu ki, tükrüğü daha ağızından çıkıp yere düşmeden, havadayken donuyordu. Hele yere düşen o buz parçasının çıkardığı tuhaf ses... İnsanı iliklerine kadar titretiyordu. Kara kışa aldıran kimdi...? 

Öyle pek uzak olmasa da Ardahan’da yolunu gözleyen bir anası vardı. Tez davranıp memlekete varmış baba ocağına, ana kucağına kavuşmuştu. Biliyordu sayılı günlerin çabuk biteceğini... Bu sebeple sevgisini adeta imbikliyordu. Ardahan kızıl bir sefalet içinde de olsa memleketin havası gerçekten hoştu. Dertleşecek arkadaşları da vardı. 

İşte bu gün de Ali Nail ile buluşmuşlardı. Evlerine yakın olan Zirai Donatım’ın tanıdık bekçisinin kulübesinde yanan ateşin başında demli çayları içip güzel bir sohbet etmişlerdi. Bu zevk bile her şeye değer diye geçirdi içinden... Az önce kulübeden çıkmış karnını doyurmak için evine gidiyordu. Anacığı ne pişirmişti ola ki... 

Pek kimse geçmediği için yolu izi belirsiz olmuş ara sokaktan çıkıp Lise Caddesi’nde yürürken duyduğu bazı patırtıların sebebini anlamak için ardına dönüp baktığında bir grup insanın kendisine doğru el kol sallayarak koştuğunu “Tutun faşisti..!” diye bağırdıklarını gördü... Bir grup komünist..! 

Bu alçakların eline düşmemek için hızla kaçmaya başladı, hem de arkasına bile bakmadan. Kaptanpaşa Mahallesi’ndeki evleri yakın bir yerdeydi zaten. Oraya kadar gelmeye cesaret edebileceklerine ihtimal vermiyordu. Ama, ardı sıra patlayan silahlar, peşindekilerin kötü niyetini de gösteriyordu... Silah sesleri ve bağırtılar arasından sıyrılan o korkunç çığlığı duyduktan sonra ardı sıra gelenlerin seslerinin azaldığını hissetti. 

Çok şükür eve varmıştı, dönüp ardına baktığında kimseleri göremedi. Telaşla içeri girdi. Anasına seslendi. Babası da evdeydi. Başından geçeni anlattı. Anası, korkuyla pencereye seyirtti. Ama, kimse yoktu dışarılarda... 

- Senin gözünü korkutmak için yapmışlar herhalde! dedi, babası. 

Davut, 

- Baba, valla silah sıkarak kovaladılar..! 

Bu cevapla evi içini koyu bir sıkıntı kapladı. 

Dakikalar bir birini itercesine geçiyordu ama, karanlık daha kavuşmamıştı... 

“Kahrolsun faşistler”, “Faşistlere ölüm!” sloganları tekrar duyulmaya başlandı. Davut, pencereden dışarıya baktığında tanıdığı-tanımadığı bir sürü komünist militanın evlerinin önünde yığıldığını görünce iyice şaşırdı. 

Kimisi küfrediyor, kimi de taş atıyordu ama devamlı „faşist katil dışarı“ diye bağırıyorlardı. Eve çaresizliğin getirdiği bir korku ve telaş hakim olmuştu. Dışarıdaki kısa sürede büyüyen kalabalıktan eve kadar sokulup kapıyı kırmak için zorlayanlar vardı. İçeriden ateş açılacağı korkusu olmasa ne kapı kalacak ne duvar... 

Bir müddet sonra siren sesleri ile kalabalık şöyle bir dalgalandı. Ablukanın bir yeri yırtılıp da polisler görününce aile halkı derin bir nefes aldı. Polislere kapıyı açtılar. Gelen polisler "Davut silah sıkmış, birini vurmuş“ diyorlardı ama bu saçma iddianın düzmece olduğunu kendileri de biliyorlardı. Evde arama yaptılar. Her hangi bir suç unsuru yoktu. 

Derken, olaylardan haberdar olan kaymakam vekili bir jandarma üstteğmeni olay yerine yetişti. Gözü dönmüş komünist eşkiyanın gösteri yapıp taşladığı evi korumaya çalışan polisler yol verdiler. 

Üstteğmen içeri girdi, ihbar ve şikayet için tekrar arama yaptırdı. Bir şey yoktu. 

Eşkiyalar, kapıda barikat kurmuş, kızıl salyalar saçarak devamlı “faşist katil dışarı” diye bağırıyorlar… Devlet aciz, görevliler canından korkuyor… Polis de, jandarma da şikayet edilen Davut’u gözaltına almak için evden çıkarıp karakola götürmeye korkuyor… 

İlk iş, dışarıdakileri yatıştırıp dağılmalarını sağlamak… Üsteğmen bir türlü üstesinden gelemediği bu işi bir başka şekilde çözmeye uğraşıyor: 

- Gençler biz içeride herhangi bir silah bulamadık. Müsaade edelim isterseniz sizlerden de 5-6 kişi içeri girsin ve bakıp görsün ki silah var mıdır, yok mudur? 

Ana bu, sezgisi güçlü… Yavrusuna kıyılacağını hissederek haykırıyor 

- Hayırrrr, ben evime kimseyi sokmam. 

Olacak gibi değil, kimse duymuyor bile kadını. Çaresizlik içinde son bir gayretle kapıya dikiliyor, elinde Kur’an-ı Kerim… İçeri girmek üzere hazırlanan militanlara, 

- Oğluma bir şey yapmayacağınıza dair Kur’an-ı Kerim üzerine yemin edin! Yoksa içeri sokmam… 

Gülerek yemin eder bu kafirler... İkisi kadın 6 kişidir bunlar... Hemen evin içine dağılır bu militanlar..."Davut nerede?" diyerek... 

Bu arada Davut, babası ile birlikte evin kelerine inip, evin aranmasını orada beklemeye başlar. Ama az sonra, kelerde korkunç bir boğuşma başlar, o bölmeye giren birinin "Buradalar" diye bağırması üzerine... Ana, elinde Kur’an, ileri atılır 

- Buna yemin ettiniz !!! 

Ana bir tarafa, Kitap bir tarafa savrulur… 

Davut’u ve babasını bıçaklarlar... İkisi de kanlar içinde yerlere yuvarlanır. Bu arada içerideki arbede dışarıdan fark edilmiştir, kalabalık içeri girmek için tekrar hücuma başlar... Polis ve jandarma engelini aşanlar eve doluşurlar. Ev talan edilir. Yarım saatten fazla süren bu hengame 

- Biz Faşistleri geberttik! 

nidasıyla son bulur. Kalabalık, coşkuyla marşlar söyleyerek hastahaneye doğru yürüyüşe geçer. Oltu Caddesi’nden başlayarak yollarının üstündeki Milliyetçi- Ülkücü bilinenlerin bütün ev ve dükkanları tahrip ederler. MHP ilçe teşkilatı ve Ülkü Ocakları’ binalarında olduğu gibi, sağcı bütün parti binaları da basılır, harap edilir. 

Olaylar, kısa sürede etrafa duyurulur, çevre ilçe ve köylerden gelen militanların katılımı ile süratle genişler. Komünist militanların kışkırttığı binlerce insan sokaklarda tahrip ve yağmaya girişirler. Olaya müdahale etmek için ordu birliklerinden yardım istenir. Tank ve kariyerler, Ardahan’a girene kadar olayların önü alınmaz 

İlçede olaylar bu şekilde gelişirken, öldü sanılarak kanlar içinde bırakılan Davut ve babasının iniltileri anayı sevindirse de herkes kendi canının derdine düştüğü için, yaralıları taşıyacak araba bulunamaz. Son çare, bir cemseye koyarlar Davut’u ve babasını öyle yollarlar Erzurum'a…. 

Hava soğuk, tükürük daha yere düşmeden donmaktadır… Bu memlekette kara bir kış yaşanmaktadır. Ama, her yer buz keserken Davut, ateşler içinde yanmakta, kavrulmaktadır. Baba, kendini unutmuş «Davud'um» diye haykırmaktadır. Saatler süren bir yolculuktan sonra Erzurum’a varılır… Davut ve babası, yoğun bakıma alınır… Baba, sakat kalacak da olsa kurtulur… 

Ama Davut şehit olur… Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

ARDAHAN'LI ÜLKÜCÜLER


Not: Ülküdaşımızın öldürülmesiyle ilgili olarak ilgili makamlarca nasıl bir soruşturma yürütüldüğü, olayla ilgili bir dosya açıldı ise mahkeme safahatının ne olduğu bilinmiyor. Sorumlu polisler ve askerler ne gibi bir işlem görmüş bilgimiz yok. Bilen varsa yorum kısmında bilgi versin lütfen.