16 Ocak 2012 Pazartesi

Çelebi'nin Doğumu / Beyza Küçükyıldız


Beyza Küçükyıldız 17 Ağustos 1998 yılında Ankara’da doğdu. İlk öğrenimine Hacı Mustafa Tarman İlköğretim Okulu’nda başladı. Gazi Anadolu Lisesi 2. sınıf öğrencisi olarak eğitimine devam etmektedir. Beyza Küçükyıldız, iki çocuklu bir ailenin ikinci çocuğudur. Annesi öğretmen olup eğitimi ile yakından ilgilenmektedir. Babası sanatla ilgilenmesinde rol oynamıştır. Ablası da resme meraklı olduğu için resim yapmaya yönelmiştir. Boş vakitlerinde moda resimleri yapmayı, kitap okumayı ve müzik dinlemeyi sever. Yayınlanmamış kısa hikâyeleri bulunmaktadır. Bu hikâye onun 7. sınıfta yazdığı ilk uzun hikâyesidir.


ÇELEBİ'NİN DOĞUMU


 
Size bir hikaye anlatmamı bekliyorsunuz. “Çelebi’nin Doğumu” başlığını okuyunca da nasıl bir hikaye anlatacağımı çıkaramadınız. Bu doğum başka doğum! Durun anlatıyorum işte, sabırsızlanmayın.

Geçenlerde bir gün, babam elinde kocaman bir paketle eve geldi. Annem, ablam, ben merak ettik. Babam, paketin içinde kitap olduğunu söyledi. Merakımız daha da arttı. Ne kitabıydı acaba? Annem: “Her zamanki gibi kitap getirmiş işte...” diyerek mutfaktaki işine döndü. Babamın kitap merakına, yanında daima kitap bulundurmasına, bize hediye olarak kitap getirmesine kızardı. O gün de öyle oldu. “Kitap yerine bir gün de çiçek alsa olmaz mı?” diye söyleniyordu.

Ablamla ben kitapların ne kitabı olduğunu öğrenmek istiyorduk. Hemen babamın elindeki pakete sarıldık. Babam “Durun acele etmeyin” demeye kalmadı, biz paketi açmıştık bile. Ne bulmayı düşünmüştük bilmiyorum, ama ikimiz de çok şaşırmıştık. Çünkü paketin içinden “Evliya Çelebi Seyahatnamesi” çıktı. (Babam buna “Külliyat” diyor.) Kitapların üzerinde 1. cilt, 1. bölüm; 1. cilt, 2. bölüm gibi notlar vardı. Tamamı 14 kitaptı. Babam yavaş yavaş anlattı: Şimdilik yayınevi; 10 ciltlik eserin 7 cildini ikişer kitap halinde yayınlamış. Daha sonra 8, 9 ve 10. ciltlerini de yayınlayacakmış. Biz de o zaman Seyahatname’nin tamamına sahip olacakmışız.
Ablam ve ben merak etmiştik; acaba bu kadar çok büyük bir kitap yazan Evliya Çelebi nasıl bir insandı? Neler yazmıştı? Nasıl yazmıştı? Babam bu kitapları hangi amaçla getirmişti? Babam, üst üste sorduğumuz sorular üzerine:
“Çocuklar üstüme gelmeyin, daha elbisemi bile çıkarmadım. Karnım acıktı. Bunları yemekten sonra konuşuruz.” dedi.
Biz de çaresiz, ödevlerimize döndük. Gerçi Evliya Çelebi’yi duymuştuk; büyük bir seyyah(gezgin) olduğunu biliyorduk ama o kadardı bilgimiz.
Yemekten sonra, televizyonda bir haber veya tartışma programını seyretmeye başlamadan babamın etrafını çevirdik. O da çayını yudumlarken anlatmaya başladı:
“Çocuklar, bu sene Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yılı. Onun dünyanın en tanınmış seyyahı olduğunu biliyorsunuz. İşte biz, arkadaşlarımızla bir faaliyet düzenledik. Evliya Çelebi’nin 400. Doğum Yılı anısına onun 50 yılda gezdiği, gördüğü; anlattığı yerlere 50 gezgin yazarımızı gönderip bugünün gözüyle Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ni yeniden yazdıracağız. Onun için bu kitapları aldım. Üzerinde çalışıp, aldığım notları yazarlarımızla paylaşacağım.” dedi. Söylemeyi unuttum; babamın kurucularından biri olduğu Avrasya Yazarlar Birliği, Evliya Çelebi Yılı Kutlamaları’na böyle bir faaliyetle katılacakmış.
Babamdan Evliya Çelebi’yi biraz anlatmasını istedim. Hangi dönemde yaşadığını, nereleri gezdiğini sordum. 50 yıl durmadan gezmiş miydi gerçekten? Gezdim dediği yerlerin hepsini gezebilmiş miydi? Anlattıkları gerçek miydi? Aklıma takılan soruları soruyordum.
Babamın anlattıklarından, önce Evliya Çelebi’nin nasıl bir seyyah olduğunu öğrendim. Bir gece rüyasında kendisini bir camide peygamberimiz ve arkadaşlarının arasında görmüş. Ondan “Şefaat” isteyeceği yerde, heyecanlanıp “Seyahat” istemiş ve böylece seyyah olmuş. Önce yaşadığı kent olan İstanbul’u, adım adım gezip, gördüklerini yazmış. Daha sonra Bursa, Trabzon, Erzurum gibi o günkü Türk Devleti olan Osmanlı Devleti sınırları içindeki şehirleri, yerleri, insanları yazmış. Görevli olarak gittiği yabancı ülkeleri, gezme amacıyla gittiği memleketleri yazmış. Hem öyle güzel yazmış ki okuyanlar ellerinden bırakamıyorlarmış. Tabi Evliya Çelebi bu gezilerini yaparken çok zorluklar çekmiş. Karadeniz’de bindiği gemi batmış. Haramilerin eline düşmüş. Buna benzer birçok zorluklarla karşılaşmış.
Evliya Çelebi ve Seyahatnamesi’ni babam anlattıkça bende de bir gezi yazarı olma isteği uyandı. Ben de onun gibi tanınan bir seyyah olmayı düşündüm.
Hoş sohbet, şakacı, güldürmeyi bilen bir adammış. Bu yüzden anlattıklarına biraz da abartı katarmış. Nasıl mı? Meselâ Erzurum’un soğuğunu şöyle anlatmış:
“Erzurum o kadar soğuktur ki, kışın damdan dama(çatıdan çatıya) atlarken bir kedi donmuş, havada kalmış. Bahar gelince, buzlar eriyince düşmüş, gitmiş.”
Peki, Evliya Çelebi nasıl olmuş da dünyanın en tanınmış seyyahlarından biri olmuş?
Evliya Çelebi’nin çok güçlü bir gözlem yeteneği ve çok güçlü bir hafızası varmış. Bu yüzden en küçük ayrıntıları bile yazmış.
Gittiği yerlerin özelliklerini, önemli kişilerini, nasıl yönetildiğini, binalarını, yapılarını, camilerini, türbelerini, kiliselerini, medreselerini, köprülerini, saraylarını, hanlarını, hamamlarını, dükkanlarını, çarşılarını, ziyaret yerlerini, yemeklerini, meyvelerini, sebzelerini, adetlerini, giyim-kuşamlarını, tuhaflıklarını, güzelliklerini, madenlerini, zenginliklerini, eğlencelerini, kullandıkları dillerini, kelimelerini... Aklınıza ne gelirse yazmış.
Babama “ Ben de Evliya Çelebi gibi seyyah olup bir seyahatname yazmak istiyorum.” dedim. O da bana, “Tamam, olur.” dedi. Önce yakın çevremden başlayarak, semtimizi, etrafımızdaki mahalleleri, şehrimizi ve Türkiye’nin diğer şehirlerini yazmaya başlarsam, ben de bir Evliya Çelebi olabilirmişim.
“Belki yabancı ülkelere bile gidip oraları tanıtan gezi yazıları yazabilirsin.” dedi babam.
Şimdi oturduğumuz apartmanı inceliyorum. Bir yandan insanlarımızla, binamızla ilgili notlar alıyor, bir yandan da daha sonra neleri yazacağımı düşünüyorum. Yaşadığımız evin bulunduğu siteyi yazdıktan sonra Antares’i, okulumuzu ve Etlik semtini yazmak istiyorum. Daha sonra eski Ankara evlerinin bulunduğu Hamamönü semtini yazmayı düşünüyorum. Bir keresinde oraya gitmiştik, çok hoşlanmıştım.
Bu arada gezi yazıları yazmış olan yazarları okumak istiyorum. Babam bizim yaşımıza hitaben yazılmış Evliya Çelebi’nin Maceraları’ndan başlamamı tavsiye etti. Sonra yine tanınmış seyyahlardan Marko Polo’nun Seyahatnamesi’ni okumalıymışım. İbn-i Batuda da önemli bir seyyahmış. “Günümüzde,” dedi babam ve ekledi “o kadar çok gezi kitabı yazarı var ki. Artık çok güzel seyahatnameler yazılmıyor!”
İşte bu noktada babama katılmıyorum. Ben ilerde büyük bir gezi yazarı olup, çok güzel bir seyahatname yazacağım. Kimsenin görmediği yerleri gezip, anlatılmayan şeyleri anlatacağım.
Peki arkadaşlar, sizce ben, Evliya Çelebi gibi dünyaca tanınan bir seyyah olabilir miyim, ne dersiniz?