2 Kasım 2021 Salı

1 Kasım 2021 Pazartesi

Mehter Musıkisi

 



http://www.trt.net.tr/sayfa/wp-content/uploads/2014/11/3.ciltppp.pdf (sf.136)

22 Mayıs 2021 Cumartesi

Gönül Dağı

 Merhabalar,

Ben Azime YUDAR.11.Sınıf öğrencisiyim. TÜBİTAK 52. LİSE ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA  PROJELERİ YARIŞMASI’NA Gönül Dağı Sivrihisar’dan Köçürme Oyunları” isimli projemiz ile başvurduk ve bölge birincisi olduk şimdi Türkiye finaline hazırlanıyoruz. Tabii ki bu sırada çalışmalarımız oluyor😊.Bunun örneği de Arslan Küçükyıldız ile 17 Nisan 2021 tarihinde Zoom üzerinden görüşme yaptık. Görüşmemizi kendisinin izni dahilinde TATİTA Oyun Kaşifi Youtube kanalımızda yayınladık. Linkini buraya bırakıyorum isterseniz izleyebilirsiniz😊(https://youtu.be/8NMY7t9vT0E)
Görüşmemizi Köçürme Oyunları üzerine yaptık. Aşağıda görüşülen konuları ve sorulan soruları sizlerle paylaşacağım. Arslan Küçükyıldız’dan çok güzel bilgiler edindik kendisine çok teşekkür ederiz.

 
Görüşülen Konular: Arslan KÜÇÜKYILDIZ’ın Köçürme Oyunları’nı nasıl derlemeye başladığı hakkında, Köçürme oyunlarının tarihi,Köçürme oyunları,Köçürme oyunlarının yaygınlaştırılması için yapılması gerekenler,Arslan KÜÇÜKYILDIZ’ın kitabı,Satranç hakkında bilgiler ve Köçürme Oyunlarının nasıl  Satrancın atası olduğu,Arslan KÜÇÜKYILDIZ’ın makalesi ve belgeseli hakkında ,Arslan KÜÇÜKYILDIZ’ın  Mangala ve Köçürme oyunlarını karşılaştırması,Orta Asya’daki Köçürme oyunları,Mısır Piramitleri’nin üstündeki Mangala kuyuları hakkında konuşuldu.


Sorulan Sorular:

  •  Köçürme Oyunlarına karşı merakınız nasıl başladı?
  •  Mangala ve Köçürme Oyunlarının tarihi açısından bilgiler verebilir misiniz?
  •  Piramitlerin üstündeki Mangala kuyuları hakkında bilgi verir misiniz?
  • Kitabınızda Anadolu’da  250 çeşit Köçürme oyunu olduğundan bahsetmişsiniz.Bu oyunları nasıl derlediniz?
  • Köçürme Oyunlarının yaygınlaşması için bizler, sizler neler yapabiliriz?
  • Satranç mı Köçürme oyunlarının atası, Köçürme oyunları mı Satranç’ın atası?
  • Anadolu’da 250 çeşidi olmasına rağmen neden Orta Asya’da Köçürme oyunu olarak sadece Dokuz Korgol ya da Dokuz Kumalak var ?
  • Köçürme oyunları ile ilgili önerebileceğiniz kaynaklar var mı?

 Kaynak: https://tatitaoyunkasifi.blogspot.com/2021/05/merhabalar-ben-azime-yudar.html

28 Nisan 2021 Çarşamba

Aşk Cephesinden Müzik 30.12.2014-Türk Yurdu Aralığın son günleri. İşten çıkmış, Noel Baba'lı vitrinlere yüreğim titrediği için bakamadan hızlı adımlarla yürüyorum; önemli bir etkinliğe yetişeceğim. Hava tertemiz ama puslu, yağmur bekleniyor. Gönlümüz kar istiyor, ama yağmura da razıyız. Türk Ocakları Genel Merkezindeyiz. Ocağın mütevazı Türk Müziği Sohbet Topluluğunun bugünkü konuğu Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Şef Yardımcısı gönül adamı sanatçı Haluk Derinöz. Bize "Aşk Cephesinden Müzik" başlıklı bir ziyafet sunacak. Sohbetin başlama saatinden önce otağa geldim. Lakin sohbet de başlamış. Haluk Bey o güzel yorumuyla Hz. Mevlana'nın Mesnevisinden ilk on yedi beyti okuyor. Gönül adamları böyledir; kendilerini gönülden dinleyen bir kişi bile bulsalar inciler saçmaya başlayıverirler. Haluk Derinöz, İbrahim Hakkı Hazretlerinin "Alemi alem eden aşktır / Ademi adem eden aşktır" diyerek üç harf ve dört noktanın esrarıyla sohbetine başlıyor. Akıl, Şuur, Kal'ın kılıç oynatamadığı meydandır aşk, diyor. K olmasa aşk, aş olurdu, olmazdı, diyor. Aklın ötesine çıktığını söylüyor. Cebrail aleyhisselâmın ben buradan öteye geçemem dediği noktadan ötesine geçmek olduğunu anlatıyor. Gönül içindedir, diyor. Bu noktada Haluk Bey, "Aşkınız daim olsun" diyerek Hacı Arif Bey'in "Vücud ikliminin sultanı sensin / Efendim derdimin dermanı sensin" şarkısını kanunu ile lütfediyor. Akşamın özetini çok güzel bir yorumla yapıveriyor. Sohbet Şükrü Baba erenlerin "Aşk nedir?" sorusuna verdiği cevapla sürüyor: "Aşk, dumansız ateş, konaksız yolculuk, anahtarsız kilit, Kadehsiz şarap içmektir." Söz "Ney" e geliyor. Yedi delikli, dokuz boğumlu ney. İnsanda da yedi delik var.Göz, kulak.., gırtlağımızda dokuz boğum var, diyor sanatçı. Ney, insandır; kamil insanı temsil eder; Kamil insan, törük, Türk. Mevlana'dan okuduğu beyitten bir kıssa: "İki mum uyandıralım (yakalım denmezdi edepten) hangisi hangisinin ışığıdır, ayırabilir misiniz? Ruhlarımız da birdir. Ayıramayız. Peki müzik nedir. Ehlileştirilmiş gürültü mü? Ruhumuza ulaşan ses mi? Aşk ikliminin esintisi mi? (Aşk cephesinden) musıki, gönülden çıkıp gönüle girmesi. Haluk Bey konuşuyor, inciler saçıyor, ben de notlarımı yetiştirmeye çalışıyorum. (Keşke bu sohbetler ve icra edilen eserler, görüntülü veya yazılı olarak, katılamayan, dinleyemeyen dostlarımıza da ulaştırılabilse. Konuklar bu sohbetlerini yazılı olarak Türk Yurdu'nda da paylaşabilseler. O vakit Ankara dışındaki musıki erbapları bundan müstefid olurdu.) Hafız Zekai Dede'nin oğlu musıki için şöyle demiş: "Ahlâkı beşeri temizleyen büyük bir ilimdir, şereflidir." Haluk Derinöz işte tam burada şu noktaya parmak basıyor. Din ile musıkiyi bağdaştıramayanlara sesleniyor: Din hayattır, musıki de bu hayatın tam göbeğindedir, diyor. Bazılarının musıki için "Aşıkın aşkını, fasıkın fıskını arttırır." dediğini kaydediyor. Kimden naklettiğini not edememişim: Musıki güneş gibidir, gül bahçesine düşerse gül, çöplüğe düşerse çöp kokutur. Adamı adem eder." Eskiden İstanbul'da birini tanımak istedikleri vakit konaklarına yemeğe davet ederler, sözüne sohbetine bakarlar, süzerlermiş. Sonra bir ara ince saz meclise gelirmiş. Musıki ile ilgileniyorsa adam olur, hem ilgileniyor, hem de eşlik ediyorsa adam da olur, adem de olur, derlermiş. Müzik ruha şifa, deva, gönüle cila. Eski İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Abdülbaki Dede, kendi aralarında derin bir sohbete dalmışlar, yanlarına gidiyor. Ne konuşuyorsunuz, diyor. "Hakikatın tarifini yapabilir miyiz?" diye konuşuyoruz hocam diyorlar. Her gönülün bir kanadı musıki, bir kanadı şiir olacak şekilde uçmasını tavsiye ediyor. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ."Bursa'da Zaman" şiiri aklıma geliyor: Tanpınar, bu şiirinde bütün bir tarih sevgisiyle vatan, mimârî, musikî, din gibi bize âit olan değerlerin aşk ve estetik duygularıyla çok güzel bir sentezini yapar. Fakat bu tarzı bir daha denemez Bursa'da bir eski cami avlusu, Küçük şadırvanda şakırdıyan su; Orhan zamanından kalma bir duvar... Onunla bir yaşta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü. Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinde gülüyor bana derinden. Yüzlerce çeşmenin serinliğinden Ovanın yeşili göğün mavisi Ve mimarîlerin en ilâhisi. Bir zafer müjdesi burda her isim: Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın. Güvercin bakışlı sessizlik bile Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle. Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, Muradiye, sabrın acı meyvası, Ömrünün timsali beyaz Nilüfer, Türbeler, camiler, eski bahçeler, Şanlı hikâyesi binlerce erin Sesi nabzım olmuş hengâmelerin Nakleder yâdını gelen geçene. Bu hayâle uyur Bursa her gece, Her şafak onunla uyanır, güler Gümüş aydınlıkta serviler, güller Serin hülyasıyla çeşmelerinin. Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat şakırtılarından Billûr bir âvize Bursa'da zaman. Yeşil türbesini gezdik dün akşam, Duyduk bir musikî gibi zamandan Çinilere sinmiş Kur'an sesini. Fetih günlerinin saf neşesini Aydınlanmış buldum tebessümünle. İsterdim bu eski yerde seninle Başbaşa uyumak son uykumuzu, Bu hayâl içinde... Ve ufkumuzu Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk, Havayı dolduran uhrevî âhenk.. Bir ilâh uykusu olur elbette Ölüm bu tılsımlı ebediyette, Belki de rüyâsı bu cetlerin, Beyaz bahçesinde su seslerinin. "Dertliyim ruhuma hicranımı sardım da yine" şarkısı icra ediliyor. Namaz kılanın önünden geçen Mecnun'a adamın söyledikleri, Mecnun'un da adama söyledikleri var sırada. "Ben Leyla'dan başkasını görmüyorum geçtim, sen Mevla ile birlikteyken benim önünden geçtiğimi nasıl gördün?" Leyla bulunmadan Mevla bulunmaz, diyor Haluk Bey. Fahrettin Kerim Gökay / Neyzen Tevfik / Atatürk'ten bir hatıra. Atatürk'ün her sofrada kendisinin okuduğu: "Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime." nefesi icra ediliyor. Alkışlar tabii... Alkış'ı "Sen ve Ben bir olduk" şeklinde yorumluyor sanatçımız. "Sarı saçlarını deli gönlüme / Bağlamışım çözülmüyor Mihriban" türküsü ile Abdürrahim Karakoç yad ediliyor. Postun başı teslim, ayağı hizmet gerek. Hizmet, iyiliklerde bulunmak. Hacı Bektaşı Veli "Benim üç iyi dostum var. Birincisi evde kalacak malım mülküm, ikincisi yolda kalacak eşim dostum, sevenim hatta sevmeyenim, üçüncüsü sadece yaptığım iyilikler; benimle gelecek. Ve ardından "Uzun ince bir yoldayım." Hazreti İsa'dan kıssa "Meleküt alemine girmek için ne yapmalıyım?" sorusuna verdiği cevap...Özdemir Asaf'tan dizeler: "Uzağı değil usta / Öteye, hep öteye gitti / Yaynızlığım ondandır." Haluk Bey, Galu Beli veya Kalü Bela'dan ezel aleminde, Allaü Tealâ'nın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusu ve cevabı; "Beli, Rabbimizsin." konuşmasının hangi dil ile yapıldığını soruyor sohbete katılanlara. (Sık sık sorular sorarak dinleyicileri sohbetin içine çekmişti) ve cevap veriyor: "Musıki lisanı ile." Kün musıki ile... Ziyafetini "Soyut alemin dili musıkidir." diyerek bitiriyor. Yokluk-Varlık Adem-Havva Dün-tek Lâ-illâ Yokluk-varlık... Uzun zamandır böyle güzel bir sohbet dinlememiştim. Haluk Beyin o kendine has icrasıyla nefis dört eser de fazladan ikram yerine geçti. Ruhumuza sefa veren yağmura da razıydık ama ince bir kar yağdırdınız efendim. Sohbetin edebi ve felsefi tarafı ilgi çekiciydi. Türk Ocakları'nı musıkimizin üst perdeden derinliklerine inmeye çalışacak böyle bir sohbet topluluğu oluşturduğu için kutluyorum. İnanıyorum ki bu halka gitgide genişleyecek, sanatçı kaprisinden uzak, Türk Müziğinin meselelerinin ve çözüm yollarının konuşulduğu bir musıki mektebi haline dönüşecektir. On beş günde bir pazartesi akşamları yapılan bu sohbetlerin bu sanata emek veren uzmanların dikkatini çekeceğini ve bu meclise yavaş yavaş katılacakların artacağını düşünüyorum. Haluk Derinöz'ün icra ettiği müziği yorumlamak haddim değil ama ben hem icra edilen eserlerden hem de sohbetten büyük lezzet aldım. Güzeldi ve kesinlikle daha çok katılımcının damak tadına göre idi. Nasip. Bu mecliste büyük eserlerimizin ve sanatçılarımızın ağırlanmasını ve dinleyenlerin de yorumlamalarını, bu meclisten üstad yorumcuların çıkmasını diliyorum. Şeyh Abdülbâki Efendi’nin okuduğu gülbang inletsin kubbeyi. “Allah Allah, Allah Allah! Evvel Allah, Ahir Allah, Zahir Allah, Batın Allah! Vakt-i şerif hayrola! Hayırlar fethola! Şerler def ola! Kulûb-i âşıkân kûşâd ola! Demler, safalar ziyade ola! Dem-i Hazret-i Mevlânâ, Sırr-ı Cenâb-ı Şems-i Tebrîzî, Kerem-i İmâm-ı Ebûbekr’i, Ömer’i, Osman’ı, Ali! Şefaati Muhammed-i Nebî! Hû diyelim, Hûûû!...”

25 Nisan 2021 Pazar

Barış Harekatları

Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldığında ben on üç yaşında bir çocuktum. Öğretmen okulunda okuyor, yazları da köyde dedeme köy işlerinde yardım ediyor, koyun güdüyordum. Kıbrıs Harekatı ilan edilir edilmez köyde farklı bir havanın oluştuğunu gördüm. Haberleşme imkanlarının son derece kıt olduğu bir dönemdi. Köy komşularımız Sakarya savaşını görmüş dedemin yanına geliyor, durumu tartışıyor, şehirden getirdikleri gazeteleri biz gençlere okutuyorlardı. Paşa Seyin (Hüseyin) Ağanın savaşın gidişatını gün gün takip edişi bugün gibi aklımda. Her gazete öyle dolu dolu malumat veriyor, öyle kahramanlıklar yazıyordu ki ben bunları okumaktan sıkılmıyordum. Daha çok haber almak için daha değişik gazeteler alınmaya başlanmıştı. Bir kulağımız radyoda idi. Ordumuzla gurur duyuyor, askerlerimizin kahramanlıklarıyla iftihar ediyor, onlarla birlikte sanki Kıbrıs’ta savaşıyorduk. Şehit haberlerine üzülüyor, bize bu vatanı armağan eden şehitlerimize Fatihalar yolluyorduk. Gazete ve radyo dışında kaynağımız yoktu. Yine de askerlik şubelerine koşuyorduk. Ben de Kıbrıs için savaşmak istediğime dair bir şiir yazmıştım. Köyümüzden bir ağabeyimizin, İlhan Durukoğlu’nun Kıbrıs'ta savaştığını öğrenmek ise bize büyük gurur vermişti.
Bugün bir başka Barış Harekâtı içindeyiz. İki gündür gazete ve televizyonlara boş yere bakındım durdum. Değil bir milleti yumruk gibi kenetlendirmeye yarayacak bir yayın, doğru dürüst sıradan bir programa bile rastlamadım. Böyle kızılca günde böyle bir yayın nasıl olur? Bu yayınları Türkler yapamaz. Topyekûn bir kenetlenmeye hizmet etmeyen hiçbir yayın, şu günde Türkler tarafından yapılamaz. Demek ki yayın kuruluşları Türklerin elinde değil, diye düşündüm.
Gerçekten haberleşme imkanının bu kadar arttığı bir dönemde, yüzlerce televizyonun, haber kanallarının, sosyal medyanın her yerde olduğu bir zamanda şu yayınların haline bak!
Yahu Türk Ordusu savaşta. Yayıncıların, basının savaştığımız düşmanı anlatması gerekmez mi? Askerimizin yanı başından canlı yayınların yapılması, kahramanlarımıza her türlü moral desteğin televizyon ve basın kuruluşlarınca verilmesi gerekmez mi? Bütün televizyonların konunun bir tarafından tutup şu başımıza sarılan PKK terörünü bütün çıplaklığıyla anlatıp çiğnemesi gerekmez mi? Hani kahramanların aileleri? Hani şehitlerin hikayeleri? Hani sanatçıların destekleri? Basın bunlarla uğraşmayıp neleri konu ediniyor. Siz olsanız bunlar Türk değil demez misiniz?
Bu şekilde yayın yapmaya devam ederseniz savaşacak bir Türk Milleti kalmaz. Ey bu saf çoğunluğu idare eden azınlıklar; siz de o zaman ananızın gününü görürsünüz.
Türk Ordusu Kıbrıs’ta daha güçlü idi. Topyekûn millet arkalarında idi. Günümüzde ise kim kime tım tıma. Günümüz Barış Harekâtı ne yazık ki Kıbrıs Barış Harekatı kadar toplumu heyecanlandırmıyor. Çünkü başta TRT olmak üzere ‘ulusal’ yayın kuruluşları milli ruhtan uzak. Umursamadıkları bir savaş için heyecan da uyandıramıyorlar.
Vatandaşını, iç ve dış kamuoyunu geleceğin hadiselerine hazırlamayan devlet kurumlarını, TRT’yi, kızılca günde milleti umursamadan yayın yapan bütün yayın kuruluşlarını kınıyorum.

Arslan Küçükyıldız