10 Aralık 2015 Perşembe

ALUŞTA’DAN ESEN YELLER



Arslan Küçükyıldız
Aluşta, Kırım’ın nefes kesen güzel şehirlerinden biri. Ahmet Kömeçoğlu dostum ile birlikte 17 Temmuz 1999 günü Aluşta’da idik. Dilimizde “Aluşta’dan Esen Yeller” türküsü…Pazardaki Kırım Tatar Türkü kardeşlerimizin o gün Türkiye’de meydana gelen depremi, henüz bundan habersiz olan bize nasıl anlattıklarını hiç unutmam. Türkiye’deki depremi sanki onlar yaşamış, sanki binlerce kişiyi onlar beton yığınlarının altında kaybetmişti. “Bu deprem Rusların işi, onlar suni deprem yaratacak bir buluş yapmışlardı, Türkiye üzerinde kullandılar.” diye dövünüyorlardı. Bir başka vatanda olsa da milletdaşlarının yaşadığı felaketi iliklerinde hisseden bu güzel insanları görünce büyük bir millet olmanın gururunu yaşamış, acımızın bir nebze olsun hafiflediğini hissetmiştik.
Yeşil Kırım’ın güzel şehri Aluşta ve diğer Kırım şehir ve köylerinde yaşayan Tatar Türkleri, 15 Mayıs 1944 gecesi 15 dakika içinde hazırlanmaları söylenilerek yerlerinden yurtlarından zorla koparılıp hayvan vagonlarına doldurularak trenlerle Sibirya’ya, Türkistan’a; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’a sürgün edilmişti. Çoğu yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan binlerce insan çok kötü yol şartlarına dayanamayarak yollarda ölmüş, sağ kalanların ölülerini gömmelerine bile izin verilmemişti. Kırım Tatar erkeklerinin çoğu o sırada Sovyet cephesinde Almanlarla harp ediyordu veya Almanlara esir düşmüş durumdaydı. Buna rağmen Sovyetler, Almanlarla işbirliği yapıyorlar bahanesiyle Kırım’ı boşaltarak akıllarınca Tatarları cezalandırdılar. Sadece sürülmekle kalmadılar, sürgün yerlerinde türlü eziyetlere maruz kaldılar. Çok yakın tarihlere kadar vatanlarına dönmelerine izin verilmedi. Mustafa Aga önderliğinde yürütülen müthiş bir mücadele sonucunda bin bir sıkıntıyla vatanlarına dönebildiler. Rus zulmü tam bitti sanılırken yeniden başladı. Kırım Ukrayna’dan zorla alındı. Kırım Tatarları türlü baskı ve zulümlerle boğuşmaya devam ediyor. İşte o sürgün günlerde Kırım’da yakılan “Aluşta’dan Esen Yeller” türküsü, siz ona marş da diyebilirsiniz, Kırım’da sürgünden sonra vatana dönme mücadelesinin bayrağı oldu. Biz de bu türküyü biliyor ve söylüyorduk. Türkiye’de en azından belli çevrelerde dillerden düşmeyen bir türkü idi. Yüzbinlerce insanın soykırıma tabi tutulurcasına sürgünlerini, acılarını, çilelerini, sahipsizliklerini bu türkü ile iliklerimizde hissediyor, dilimiz döndüğünce Kırım davasını çevremize anlatmaya, kardeşlerimizin sesini dünyaya duyurmaya çalışıyorduk. Konu o kadar sahipsizdi ki ihtiyar dünyanın yaşadığı en büyük insanlık facialarından biri olduğu halde bu faciadan, yaşanan acılardan, Sovyet zulmünden kimsenin haberi yoktu.
Bugün unutulmaya başlanan o günlerin hafızalardan silinmeden kayda alınması, belgelenmesi, o kara günlerin tarihinin, romanının, şiirinin, tiyatrosunun, operasının… yazılması gerekiyordu. Yahudi soykırımının bütün yönleriyle işlendiği yüzlerce film varken bir Kırım Tatar Sürgünü filmi yoktu. Sürgünü bizzat yaşayan insanlar hayatta iken acilen yapılması gereken çalışmalar vardı. Son zamanlarda özellikle Zafer Karatay ve eşi Neşe Karatay’ın gayretleriyle yapılan dramatik belgeseller boşluğu doldurmak için atılan çok önemli adımlardı. Ancak edebiyatta, özellikle roman alanında Kırım sürgünü layıkıyla işlenememişti. Sadece Tatarlar arasında değil, bütün Türk Edebiyatında –bana göre dünya edebiyatında da öyle- en büyük yıldızlardan biri olarak parıldayan Cengiz Dağcı her ne kadar Kırım’ı eserlerine, romanlarına konu etmiş, elden çıkmış bir vatanı yeniden vatan haline getirmede en büyük dayanakları oluşturmuşsa da sürgün konusu sahipsiz durumdaydı. Yazarını bekliyordu. Çok iyi bildiğiniz gibi sahibi ve delisi olmayan davalar da dava değildi.
Serra Menekay, Kırım’ın köklü ailelerinden birinden gelen ve dedeleri Kırım’dan Türkiye’ye göçmüş genç bir yazar. Henüz ciddi olarak kaleme alınmayan Sürgün’ün romanını “Ben yazmalıyım, yazabilirim, yazarım” diyerek yola çıktı. Doktorluk mesleğini bu kitabı yazarken bir süre dondurup Kırım’a defalarca gidip geldi. Sürgünün canlı tanıklarıyla, akrabalarıyla görüştü. Bu konuda yazılmış kaynakları inceden inceye elden geçirdi ve “Aluşta’dan Esen Yeller” romanını yazdı. Ailesinin ve Kırım Tatarlarının yaşadığı korkunç faciayı, Kırım Tatar sürgününü tarafsız bir şekilde iki kadın roman kahramanı üzerinden anlattı. İkinci Dünya Savaşı öncesi Kırım’ı, savaş yıllarını, sürgünü, sürgün sonrası Türkistan’ı, Sibirya’yı, Özbekistan’ı, Türkiye’yi akıcı bir dille, bir solukta okunabilen nefis bir biyografik roman olarak yazdı. Yazdığı bu ilk romanla doktorluğunun yanında geleceği parlak bir kalem olduğunu da gösterdi. Kırım davasını omuzlamış, edebiyatını yapmayı bir görev olarak üstlenmiş bu genç yazarı bütün kalbimle kutluyorum. Büyük romancı Cengiz Dağcı ebedî istirahatgâhında rahat uyuyabilir. Serra Menekay onun izinde başarıyla yürüyebilecek yetenekte olduğunu ilk eseri olan “Aluşta’dan Esen Yeller / Bir Kırım Türküsü” adlı romanında ispatlamıştır. Yazarı kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Bu bakir vadide eserler vermesini diliyorum. Doğan Kitap’ı böyle önemli bir konuya eğilmesinden dolayı alkışlıyorum. Dileğim, milletimizin yaşadığı diğer büyük felaketlerle ilgili olarak, Ahıska, Karaçay sürgünleri, Balkan Felaketi... gibi konularda da böyle önemli romanlar yazılsın ve yayınevleri bu eserleri okuyucuyla buluştursun. Bu arada ifade etmeliyim ki Türk Ocakları Sanat Edebiyat Kurulu bünyesindeki Kuşlukta Yazarlar Edebiyat Topluluğu gibi edebi muhitlerin konuya ilgi göstermiş olması da çok önemlidir.
Aluşta’dan Esen Yeller’i okumanızı, yazarını dikkatlice takip etmenizi diliyorum. Okuyun ve bu türküyü, marşı öğrenin. Dilinizde, gönlünüzde olsun. Orada Kırım’da, Kırım’a dönememiş başka yurtlara dağılmış binlerce soydaşımız bayrağı yere düşürmemeye çalışıyor ve bu türküyü bayrak yapıyorlar. Bize onların gayretlerini sonuna kadar desteklemek düşmektedir. Zulüm altındaki bütün Türkler rahata ermeden bize rahat uyku yoktur. Maalesef görünen o ki Türkler dünyanın en büyük mağdurları olmaya devam etmektedir. Unutmamak lazım; büyük millet olmanın yolu sadece milletin fertlerinin sevinçlerini, acılarını paylaşmalarından değil, aynı zamanda büyük edebiyatçılar, sanatçılar yetiştirmekten de geçiyor.
(Serra Menekay. Aluşta’dan Esen Yeller/Bir Kırım Türküsü, İstanbul, Doğan Kitap, 2015, 386+ sf. )