27 Mart 2014 Perşembe

Daha Önce Neredeydiniz?


1987 yılında TRT’de çalışmaya başladım. Çeşitli televizyon kanallarımız için müzik eğlence ve kültür sanat programları yaptım. Türk Müziği, geleneksel halk eğitim kurumları, Türk Dünyası müzikleri ve sanatı üzerinde, yapımcı yönetmen olarak çeşitli programlar hazırladım. 2004-2008 yılları arasında TRT İNT ve TRT TÜRK kanallarının yayınını yürüten Yurt dışı Yayınlar Müdürlüğü görevini ifa ettim. Göreve başladığım günden bu güne birçok acı tatlı hatıralarım oldu. En fazla etkisinde kaldığım hatıramı sizinle paylaşmak istiyorum:

Anlatacağım hatıramı 2008 yılında Yurt dışı Yayınlar Müdürü iken yaşadım. Türkiye’nin ve TRT’nin dünyada zulüm gören bütün mazlumların sesi olması gerektiği düşüncesinden hareketle, Avrupa’nın ortasında, Bosna-Srebzenitsa’da yirmi bin Müslüman’ın ırzına geçilip bir o kadarının soykırıma tabi tutulmalarının yıldönümünde Türkiye ve dünya kamuoyuna aslında pek bilinmeyen ve unutulmaya terk edilmiş olan yaşananları anlatmak, hâlâ devam eden acılara dikkat çekmek için çarpıcı bir program yayınlamak istemiştik. Bu programın da film, belgesel, haber ve söyleşilerin, yerinden bağlantıların yer aldığı uzun süreli bir canlı yayın olmasına karar vermiştik. Müdürlüğümüzün eşgüdümünde, TRT Ankara Televizyonu ve Haber Dairesi Başkanlığımızla işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz, 26 saat süren, TRT tarihinin en uzun süreli ikinci canlı yayınını; Mavi Kelebeğin İzinde programını gerçekleştiriyorduk. (Birinci yayını, doksanlı yıllarda bütün kanallarımızın ortaklaşa çalışmasıyla oluşan ve şehitlerimizle ilgili olarak hazırlanıp üç gün süren canlı yayınımızdır.) Canlı yayının bütün ön hazırlıklarını yapmış olan altı yedi kişilik kadromuz ve bölümümüze yaz döneminde görgülerini artırmak için gelmiş öğrencilerle canlı yayın sırasında Arı stüdyosunda hazır ve nazırdık. 26 saat boyunca ekip olarak uyumadığımız canlı yayın sırasında, canlı yayına bağlanacak seyirci telefonları ile yakından ilgilendim. Herhangi bir aksilik olmaması, özenle hazırladığımız programda yanlış bir iletinin ekrana çıkmamasını istiyorduk. Canlı yayınımız daha ilk dakikalardan itibaren büyük ilgi görmüştü ve telefonlar susmak bilmiyordu. Yurt içi ve yurt dışından yüzlerce telefon geliyor ve biz en çarpıcı olanlarını seçip yayına çıkarıyorduk. Programın, sık sık dönen geçiş görüntülerindeki müzik, olağanüstüydü. Belgesellerimiz, stüdyo konuklarının anlatımları, bağlantılarımız çok çarpıcıydı. Gerçekleştiği sıralarda pek anlaşılamayan vahşetin bütün boyutları, en estetik biçimde sunuluyordu. Sanıyorum Türk ve dünya kamuoyunun vicdanını yakalamıştık.

Sabah saat sekiz gibi başlayan yayınımıza öğleye doğru bir telefon geldi. Türkiye’den, galiba Mersin’den bir seyircimiz arıyordu. Arayan hanımefendi ağlayarak şunları söylüyordu:

-Beyefendi, sabahleyin çocuklarla güzel kahvaltı yapmak için balkona hazırlık yapmıştım. Mutfaktan kahvaltılıkları balkona taşırken o sırada odadaki tesadüfen açık olan televizyondan yayınınızı gördüm. Önce pek dikkat etmedim, çocukları uyandırdım, tekrar televizyonun yanından geçerken bir iki dakika oyalandım. O dakikadan sonra balkona çıkamadım. Çocukları çağırdım. Balkondaki soframızı odaya taşıdık. Onlarla birlikte sabahtan beri televizyonun başındayız. Ağlamaktan kahvaltı filan yapamadık. Hep birlikte canlı yayınınızı seyrediyoruz. Sizi saatlerdir arıyorum, bir türlü ulaşamadım. Bize hiç bilmediğimiz şeyleri anlatıyorsunuz. Siz daha önce neredeydiniz? Neden bunları şimdiye kadar bize anlatmadınız? Bizim asıl bunları bilmeye ihtiyacımız vardı. Çocuklarımız bunları bilmeden yetişiyor. Kendi çocuklarımız bile Ermenilere soykırım yaptığımızı filan düşünmeye başladı. Kimse bize bunlardan söz etmiyor. Ders almamız gereken bu konuları neden şimdiye kadar geçiştirdiniz? Hissettiğim lakin dilimin dönmeyeceği bu konuları şimdiye kadar çocuklarıma çok anlatmak istemiş ama anlatamamıştım. Lütfen size yalvarıyorum, bu yayınlarınızı devam ettirin. Çocuklarımızı kimse elimizden almasın. Allah sizden razı olsun, teşekkür ederiz.

Donup kalmıştım. Hanımefendi ağlıyor, ben ağlıyordum. Kendisine hassasiyeti için güçlükle teşekkür ettim. Var oldukları müddetçe bu milletin ve ülkemizin her türlü sıkıntıdan kurtulacağını, çocuklarımızı güzel bir geleceğin beklediğini söylemeye çalıştım. Düşündüm ki doğru yoldayız: Benzer canlı yayınları Raunda, Cezayir, Afganistan, Irak, Karabağ... için de yapmalı, nerede bir zulüm varsa orada olmalıydık.

Mavi Kelebeğin İzinde programı sırasında unutulmaz anlar yaşadık. Soykırımcı Sırp katillere, gözetimlerindeki kampta bulunan Müslümanları teslim eden ve daha sonra çoğu intiharın eşiğine gelmiş olan Hollandalı askerlerin içinde bulunan bir Türk’ün, kanımızı donduran anlatımları da bir başka hatıramızdır.

Yayından bir hafta sonra -muhtemelen vicdanların harekete geçmesiyle- Bosna’da elli bine yakın Müslüman’ın ırzına geçilmesi ve soykırıma tabi tutulmasının sorumlularından Sırp kasabı Radovan Karadcic yakalandı ve göstermelik de olsa adaletin karşısına çıkarıldı.

Benim bir yapımcı yönetmen olarak yaşadığım ömrümce unutamayacağım hatıram budur. Teşekkür ederim.

Arslan Küçükyıldız