30 Haziran 2010 Çarşamba

Fazıl da Ülkücü

Hatırlarsınız, üniversitede öğrencilik yaptığımız yıllar, kavga gürültünün çok olduğu yıllardı. DTCF'de de en çok kavga Kantin'de, büyük dershanelerde, Felsefe ve Coğrafya bölümlerinin olduğu üçüncü katta olurdu. Arkadaşlarımız Dil Tarih’in dördüncü katındaki felsefe arkeoloji ve benzeri bölümleri genellikle tercih etmediği için o kata kantinden, bizim oturduğumuz taraftan pek giden olmazdı. Olsa da nadirdi. Ya çok korkulan biri olmalıydı, okul karışmakla kalmaz, Çamur Yaşar okulu kapatırdı, ya da ara sıra geldiği için ufak sıkıştırmalarla geçiştirilir, gelenin gözü korkutulmakla kalınırdı. Yine de yeni gelenlere bu işler yaptırıldığı için o kata çıkan arkadaşlarımız mutlaka kendini bilmez birilerinin baskısına maruz kalır, genellikle de daima kaçındıkları(!) şiddetle karşı karşıya kalırlar ve 'olay' çıkardı. Kiminin kafası kimini gözü yarılır; artık Allah ne verdiyse sonucuna katlanılırdı. Arkadaşlarımızın çoğunlukla solcuların seçtiği bu gibi bölümleri de tercih etmesi için Ocaklar uyarılmıştı ama nafile. Üniversite tercihlerinde Ocakların etkisi nedir ki! Çoğu küçük kasaba ve köylerden gelen gariban Türk gençlerinin ulu bildiği Edebiyat, Tarih gibi bölümlerdi. Yabancı Dil, Tiyatro, Sanat Tarihi, Coğrafya gibi bölümlere arkadaşlarımız nadiren itibar ederlerdi. Arkeoloji, Felsefe, Prehistorya, Antropoloji ve benzeri bölümlerin bize ne gereği vardı ki? Neyse. Lafı uzatmayalım.

Yine böyle yolunu şaşırmış iki arkadaşımız, Mithat Topçu ve Fazıl Çetiner Felsefe bölümüne gelmişler. Bizimle irtibat kurdular. Onları sağlıkları açısından uyardık. Şöyle bir bakın, etrafınızı tanıyın, belki sizin gibi başka arkadaşlarımız da gelmiş olabilir, onları tanımaya çalışın, eğer belli bir güce kavuşursanız dördüncü katta da açık kimliğimizle dolaşabiliriz filan dedik. Onlar da öyle derslere gidip gelmeye başladılar. Kantine gelmiyorlar filan. Mithat boksör olduğunu söylüyor, ki öyle biraz uğraşmış, sınıfında sporla uğraştığını filan anlatıyor. Fazıl ile birlikte vaziyeti idare ediyorlar.

Bunlar bir derse girmişler, galiba Felsefe Tarihi. Hocasının da kim olduğunu söylemişlerdi ama şimdi unuttum. Hatırladığım, adamın sıkı bir Marksist olduğu. Derste hoca çeşitli konulardan bahsediyor, bu arada İslam Felsefesinden bir şeyler anlatıyor. Fazıl’ı bilmem ama Mithat konuyu galiba pek dikkatle dinlememiş olacak, dersten sonra hocanın kapısına dayanıyor. Zannediyor ki Hoca sağlam. Mithat, Boks sporuyla uğraştığı için beyin hücreleri biraz yorgun. Bu arada hem kendisine güveniyor, hem de galiba bu kimliğini gizleme vaziyetlerinden de çok sıkılmış. Dalıyor hocanın odasına. Nasıl bir girizgah yaptı bilmiyorum:

– "Hocam” diyor, “Ben Ülkücüyüm, Fazıl da Ülkücü!”

Tabii, bu sohbetin sonu nasıl gelişti, odadan çıktıktan sonra ne oldu bilmiyorum ama Mithat ve Fazıl ertesi yıl bölüm değiştirmek zorunda kaldılar. Galiba Tarih bölümünü bitirdiler.

Şimdi Mithat Topçu Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünde çalışıyor, Fazıl da yurt dışında imiş.

Düşünüyorum da, Dil Tarih’te İslam Felsefesinden bahseden, Türklükten, İslamlıktan dem vuran hoca o kadar az mıydı, yoksa bize mi öyle geliyordu?

Kaynak: https://web.archive.org/web/20101206102707/http://dtcf.wordpress.com/category/arslan-kucukyildiz/