26 Nisan 2020 Pazar

İSVEÇ'İN TEDAVİ ETMEDİĞİ TÜRK'Ü CANKURTARAN UÇAĞIYLA ALIP GELDİK


İsveç'in tedavi etmediği kardeşimizi özel bir uçakla alıp gelmişiz. Haberin düşündürdüğü iki hususu yazmak istiyorum.
Haber bülteninde çok güzel bir haber dinliyorduk. Hastamız yakınlarıyla birlikte getirilmiş. Buraya kadar her şey çok güzel. Gurur duyduk. Bir tek vatandaşımızın bile burnunun kanamasına izin vermeyen bir Türkiye görüntüsünün olması veya çizilmesi müthiş. Türkiye büyük ülke. Sağlıkta çok iyiyiz... Ancak haberin devamı bunun tam bir kamuoyu çalışması olduğunu hissettiriyor. Haberin bütün ağırlığını yok ediyor. Habere Cumhurbaşkanlığı yetkililerinin açıklamasının, Cumhurbaşkanının telefon görüşmesinin eklenmesinin hiçbir anlamı yoktu. Bu konuşmalar olmasa da bu haberin getirileri zaten Cumhurbaşkanına yazılacaktı. Kör parmağım gözüne'ye gerek yoktu. Bunu düşünenler kendilerini "Reis de telefonla arar" diye şartlandırmış galiba. Cumhurbaşkanı da onların tavsiyesine uyarak telefon ediyor olmalı. Kısır bir döngü. Halbuki gerek var mı, diye sorulması lazım. Arasın, bir gün sonra arasın. Haberi köpürtmeye devam edin, getirileri artsın değil mi? Hayır, bir çuval incir berbat ediliyor. Şunu unutmamalıyız: Kamuoyunun karşısına sık sık çıkmak yüzü eskitir. Kaçınmak lazım. Ya da sanki özel olarak yapılmamış da öylesine yakalanmış gibi yapılmalı bu gibi aramalar. Bu bir.
İkinci olarak İsveç, gerçekten bu hastayı tedavi edemeyecek durumda mı? Ekonomik ve sosyal durumu nedir bir bakalım. Abdullah Demirci'den alıntı yapacağım: "İsveç'te refah seviyesi yüksektir ama bu sandığınız sebepten dolayı değil. İsveç'teki refah seviyesinin sebebi İsveçlilerin çok para kazanmasından değil, İsveçlilerin aşırı derecede tutumlu olması ve hesaplarını bilmeleri.
Türkiye'den bir örnek vereyim. Ülkemizde son yıllarda "dışarıda serpme kahvaltı yeme" modası başladı ve birçok kişi hafta sonları boğaz manzaralı kahvaltıcılara gidip 2-3 günlük maaşını tek öğünlük yemeğe veriyor. Bunu bir İsveçliye söyleseniz kalpten gider.
Volvo'da yöneticilik yapan müdürlerin bile evden tost yapıp getirdiği İsveç'te insanların dışarıda yemek yemesi için özel bir durum olması gerekiyor. Birinin doğum günü, evlilik yıl dönümü, mezuniyet gibi özel günler dışında neredeyse dışarıda hiç yemek yemiyorlar. İşe bisikletle veya toplu taşımayla gidip geliyorlar.
Ailenin bir tane ufak bir arabası oluyor ve bunu alışveriş yapılacağında filan kullanıyorlar. Bir evde sadece oturulan odada ışıklar açık oluyor. Bizdeki gibi evde yalnız otururken "ses gelsin de yalnızlık hissetmeyeyim" diye tv'yi açık bırakmıyorlar meselâ.
Aldıkları bir paltoyu 10-12 sene boyunca giyiyorlar. Ortalama bir İsveç'linin kıyafet dolabı içerik olarak ortalama bir Türk'ün dolabının 5'te biri kadardır. Biz bir giydiğimizi 1 ay giymeyiz ama İsveçliler bu konuda gocunmaz. Gerekirse 3 günde bir aynı gömleği giyerler. Bizdeki gibi her sene cep telefonlarını yenilemiyorlar ve yenilediklerinde de ucuz bir model alıyorlar.
Bizdeki gibi her 2-3 senede bir araba yenilemiyorlar. Oturdukları evlerin çoğu tarihi yapılardan oluşuyor ve kimse 150-200 senelik bir binada oturmaktan gocunmuyor. Bizde 15-20 senelik binalara bile eski denip burun kıvrılıyor. Adamlar çöplerini bile geri dönüşümden geçirip elektrik üretiyorlar, evlerine temizlikçi tutmuyorlar.
Bulaşıklarını elde yıkıyorlar, evde bir şey bozulursa kendileri tamir ediyorlar. Volvo ve İkea gibi kendi ülkelerinin ürünlerini saymazsak marka takıntıları yok. Karı- koca demeden çalışıyorlar. Çocuklar bile genç yaşta iş bulup harçlığını çıkartmaya başlıyor.
Evlerdeki mobilyalarda minimalizm ön plândadır ve ihtiyaç olunmayan mobilya asla alınmaz. Evlerde tam olarak yeterli miktarda mobilya bulunur ama fazlası bulunmaz. Ayrıca mobilyalar 20-25 yılda bir yenilenir. Bir İsveçli 20 yaşında ailesinden ayrı eve çıkıp kendi evine taşındığında aldığı mobilyalarla 40-45 yaşına kadar idare edebilir.
Bizde inanılmaz bir savurganlık var. Herkes gösteriş peşinde. Herkes rahatına ve konforuna düşkün. Herkes en yeni evlerde yaşayıp, en iyi arabalara binip,çeşit çeşit kıyafet alıp, sürekli dışarıda yemek yiyip, en yeni telefon modellerini kullanıp, en lüks şekilde yaşamak istiyor. Kimse hayattaki hiçbir rahatından taviz vermek istemiyor.
İsveç ve Kuzey Avrupa'daki diğer ülkelerde refah kültürü var ama bunun sebebi sandığınız şeyler değil. Onlar para içinde yüzdükleri için değil, tutumlu oldukları için refaha ulaşabildiler." Bu tespitlere birkaç ilave yapılmış, Önce Neşe Sarısoy Karatay: "İsveç'te bir müddet kaldım ablam da orada yaşıyor. Yazılanlar o ülkenin kültürü ve tutumluluk değil. Bir İsveçli yaz ve kış olmak üzere iki kere yurt dışında en az 15 günlük tatil yapar. Yurt içinde kayak tatiline gider. Bir kayak takımı ve kıyafetleri binlerce kron. 7’den 70’e hepsinin var. Bunların hepsine parası yeter de artar. Evleri öyle güzel inşa edilmiştir ki dışarıdan kesinlikle soğuk almaz. Yerden ısıtmadır çoğu. Çocuk başına zengin olsun fakir olsun devlet ortalama 1000 TL para öder. Ayrıca kreş parası öder. Özel okul yoktur. Çünkü ülkenin her yerinde okullar iyidir. Sağlık bedavadır iş bulamayana devlet asgari ücretten fazla maaş verir. Üniversite öğrencilerine maaş verir ayrıca kira yardımı yapar. Parası yetmeyene devlet yardımlar yapar. EYT yoktur çünkü emekli maaşı neredeyse çalışanın maaşı kadardır. Ve bizdekinin 4-5 katı kadardır. Emekli olduktan sonra çalışmaya gerek duymaz. Her yerde restaurant bolluğu yoktur. O yüzden pahalıdır, bizdekinden çok pahalıdır."Barış Uzun da konuya ekleme yapmış: "Pek çok ev sosyal konut olduğu İçin sitenin yönetimi var. Ev almak isterseniz önce size oturanların onay vermesi gerekiyor. Alırken sizden binanın bakımı İçin gereken para zaten önceden alınıyor. Bizdeki gibi rant ekonomisi yok. Binlerce ev alıp, devlet arsasına çöküp zengin olma şansı yok. Para ekonomide. Çalışan kazanıyor. Hele bir sendikal sistem var ki inanamazsınız. Tüm gücünü çalışanlarından aldığı İçin çalışanın hakkı zerresine varana kadar alınıyor. Bizim şirketlerin liyakatlı yöneticileri İsceç’te birimlerde görev alınca sudan çıkmış balığa dönüyor. Yöneticiliği çiftlik yönetir gibi bu ülkede yapmaya alışmışlar tabi. En önemlisi Hak ve adalet var. Sadece insan olduğun İçin herkes ile eşitsin. Bisiklet yolunda, trafikte, restoranda. İstersen göçmen ol, istersen Başbakan. Şartlar eşit görev dışında. Tostunu getiren Volvo yöneticisi, aynı parkta seninle koşup, aynı restoranda akşam yemek yiyor. Hatta çocuğu da senin çocuğun ile aynı okula gidiyor. Yani bir zamanlar Türkiye. Benim memurum işini bilmeden önce. Devletin malı deniz olmadan önce. Yüksek ahlak değerlerimizin buhar olup uçmadığı, adamlığın araba ve cüzdana göre ölçülmediği, vergi kaçırmanın hala ahlaksızlık olduğu günler...." İsmail Varlıtürk şunları yazmış:
"İsveç olayları aşmış. Dünyada Kanada'dan sonra en iyi ormana sahip ikinci ülke. Tavşanlar Geyikler ördekler gezer. Öğrenciler her türlü taşıma araçlarına ücretsiz binerler. Büyük kişiler aylık kart alırlar. 1 ay hepsine binerler. Hızlı trenle Norveç'e giderler. Sen Türk insanı olarak İstanbul'a gitsen 5 gün ailenle otelde kalsan 3 ay maaşın yetmez. Isveç'lilerin ayda içtiği kahve, bizde asgari ücretten fazladır. Kahvesine gücümüz yetmez. Bir vatandaşlık için başvurun, bir vize almak için başvurunca gerçekleri o zaman net anlarız.
İsveç'te yılda 8000 geyik kazası oluyor. Acaba yılda dağlarda 1 tane geyik gören oldu mu. Volvo arabası tank gibidir. Araba küçük diyor. En küçük volvo arabası tüm arabalara rest çeker.
Şimdi bu birbirini tamamlayan alıntılarda verilen bilgilere bakılırsa aslında İsveç'in Türk hastayı tedavi edemeyecek durumda olmadığını gösteriyor. O zaman, önce İsveç ayırımcılık mı yapıyor? sorusunu sormamız gerekir. Öyleyse bu durumu köpürtmemiz lazım. Hariciyemiz İsveç'e yüklenmeli. İkinci bir soru da ülkemizi israf ve savurganlıktan da kurtarmak için bir cankurtarana ihtiyaç yok mu? Korona sonrasında o serpme kahvaltı ve benzeri israfta eskiye dönecek miyiz? En baştan başlayarak nasıl bir yol takip etmeli ki hem sağlıklı, hem zengin, hem mutlu bir Türkiye kuralım. Aksi halde İsveç eski haline çabuk döner ama biz yine ona özenmeye devam ederiz.

2 yorum:

  1. hocam severek takip ediyorum, kitab-ı öküz ile tanıdım sizi, sağlığınız, sıhhatiniz yerindedir inşallah, selam ve dua ile...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağ olun. Bizden de sizlere selam, saygı, dua.

      Sil