19 Aralık 2014 Cuma

İskender Altındiş Beyin Satranç Makalesi ile ilgili yorumlar

  • Sema Yakıcı ÇOK TEŞEKKÜR EDERIM (bende hep merak ettim )okullarda felsefe mantık okutulmazsa işte bu hale geliriz...
  • İskender Altındiş Çok doğru söylediniz.
  • TC Çağrı Çeliköz Peki piyonun vezir oluşunu nasıl açıklıyorsunuz?
    Bu bir ihtilal midir yoksa herkesin öldüğü savaşta çavuşların komutan oluşu mudur yoksa düşmanın cephe gerisine giren askerin terfisi ödülü müdür?
  • İskender Altındiş Güzel soru ve bence güzel bir yorum. Bence cephe gerisine giren askerin terfisi ödülü, en uygun olan açıklama. Bunun üzerinde fazla düşünmedim, çünkü eski satrançta terfi nasıldı, tam emin değilim. 

    Yine de bildiğim kadarını yazayım. Son kareye çıkan 
    Piyonların istedikleri taş olabilmesi seçeneğinin, Avrupalıların satrançta yaptığı değişikliklerden olduğu söyleniyor. Eski satrançta ise, diyelim ki At'ın önündeki Er son kareye çıkarsa, At olurmuş. Fil önündeki Er de Fil. Bildiğim kadarıyla, Anadolu'da satrancı hâlâ buna göre oynayanlar var. Ama burada benim kafamı kurcalayan üç şey var: 1) Şu bağlantıda, Osmanlı döneminde oynanan eski satrançtaki taşların değerleri gözüküyor:http://9eylulsatranc.org/files/shs08.jpg. Göreceğin gibi, ortadan kanatlara gittikçe Erlerin değeri azalıyor. Her ne kadar satrançta merkezi ele geçirmek önemliyse de, kanatlardaki Erler son kareye çıktığında daha güçlü taşlar oluyorsa, benim mantığıma göre bu tablo böyle olmamalıydı. En azından Kale'nin önündeki Er, At'ın önündekinden daha değerli olmalıydı. 2) At'ın önünde başlayan Er, Fil sütununda son kareye çıkarsa At mı olurdu, Fil mi? 3) Şah'ın önündeki Er son kareye çıkarsa ne olurdu? Bu konu, iyi bir araştırma istiyor. 

    Bağlantısını verdiğim yazıda, Şevki Hacıoğlu, satrancın Hindistan'da doğduğu söylemine göre hareket edip, bunu Hindistan'daki yenidendoğuş inancıyla örtüştürerek, satrançtaki Piyonların bu son kareye çıkış konusunu, yenidendoğuşla açıklıyor. Belki de dediği doğrudur, ama ben bu görüşe katılmıyorum. Doğru veya yanlış, sonuçta gerçekten de çok hoş bir yaklaşım. Böyle ilginç yaklaşımları bilmek, insanın zihnini açar. Aşağıda, o bölümü alıntılayacağım. Ama öncesinde şu bilgileri de eklemeden geçemeyeceğim: Brahmanlar, Hindistan'a giren Türkler'dir. Yeniden doğuş, gerçekte bir Türk felsefesidir. Kutsal Üçleme, yine bu felsefe doğrultusunda tek Tanrılı bir üçlemedir. Türklerin, Tanrı'dan geldiği ve mükemmelleşince yeniden dünyaya gelip en sonunda yine Tanrı'ya dönecekleri inancının ürünüdür. Bu doğrultuda, Kutsal Üçlü'den birincisi Tanrı, ikincisi dünyada yaşayan insan, üçüncüsü de öldükten yeniden dünyaya gelip bedene kavuşuncaya kadarki kutsal ruh durumudur. Türkler, gittikleri ve uygarlığını oluşturdukları coğrafyalara Kutsal Üçleme inancını da götürmüştür. Ama her bir coğrafyadaki halk, bu inancı zamanla kendine göre değiştirmiştir. Bu yüzden, Hindistan'daki, Mısır'daki, Avrupa'daki Kutsal Üçlemeler'in hepsi de birbirinden farklıdır. Türklerinki zaten hepsinden farklıdır.

    Şevki Bey'in yazısından yapacağım alıntı, şu:

    "Hint dini olan Brahmanlık, yüzyıllardır süren bir Hindu dini olmuştur. Bu din üç tanrı (Brahma, Vişnu, Siva) esasına dayanır. Bu Hint teslisinde (üçlemesinde), Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu, Siva ise yıkıcı tanrı olarak nitelenir. Brahman inancına göre, insan öldükten sonra yok olmamakta, kendine başka bir bedende yaşam bulmaktadır. Yeniden doğuş (reenkarnasyon) olarak bilinen bu inanışa göre, öldükten sonra insanın hangi bedene gireceği, davranışlarına ve kast kurallarına uymasına bağlıdır. Bu anlayışa göre ölüm yok olmak değil başka bir bedene geçiştir. Dinsel yasalarla çevrilmiş bu kast düzeninde, her kötü davranış ceza, her iyi davranış ödül kazanmaktadır. Alt kasttan biri, yasaya uymaz ya da bozarsa, daha aşağıya, merdivenin daha alt basamağına düşer hatta hayvana dahi dönüşebilirdi. En üst kastta olanlar ise, iki kez doğanlar diye adlandırılıyordu. Bu inanışa göre bir Raca, görevlerini layığıyla yerine getirebilirse, bir ilah olabilirdi. Aşağı kastta olanların da yukarı çıkmak için bir nedenleri vardı. İtaatkâr ve uysalca davranarak kastının tüm kural ve davranışlarını uygulayıp hizmet ederlerse, daha yüksek bir kastta yeniden doğup yeni bir kimliğe bürünebilirlerdi.

    Yaygın olan inanışa göre, bir Brahman rahibin, hükümdarı (Raca) eğlendirmek için icat ettiği sanılan çaturanga oyununda, bu kast sisteminin aynen yansıtıldığı söylenebilir. Öyleyse, satranç tahtasındaki taşların dizilişini de bu açıdan değerlendirebiliriz. Brahman – Raca ikilisi ve savaşçılar tahtanın ilk sırasında yer alırken, alt sırada halk; pek çok, kalabalık olarak piyonlarla sembolize edilmiştir. Kurallar gereği, oyunda görevini kusursuzca yerine getiren piyon, son yatayda yeniden doğup yeni bir kimliğe bürünerek bir üst sınıfa terfi edebilir."


    9eylulsatranc.org
  • TC Çağrı Çeliköz Ben satrançın bilge generaller ve savaş filozofları tarafından bir nevi eğitim ve mantık geliştirme aracı olarak çıkarıldığını düşünüyorum ki zaman içinde gelişerek ülkeler tarafından millileştirilerek bugüne gelmiştir. 
    Yani dini temellendirmeler vs. de toplumların bu oyunu içselleştirmeleri sonucu ekledikleri hoş fakat boş hikayelerden ibarettir kanımca.
  • İskender Altındiş Vezir çıkmak konusunda asıl yazmam gerekeni unutmuşum. Satranç, sıfırdan oluşturulmuş bir oyun değil, önceki oyunların evrilmesiyle oluşmuş bir oyun. Satrancın geçmişinde hiç kuşkusuz, dama da var. Damada da son kareye çıkan taş, Dama olur. Satranca da böyle geçmiş olsa gerek. 

    Arslan Küçükyıldız, paylaştığım Mangala yazısında bu konuya çok iyi değinmiş (http://arslanevi.blogspot.com.tr/.../satrancin-atasi-olan...): 

    1) "Türk Mangalası’nda özel taşlar görülür. Yine bazı taşlar, sıradan bir taş iken oyundaki durumu ile özel taş konumuna geçer. Bu durum Dama ve Satranç oyunlarında sıradan taşların önemli taşlar haline gelişini hatırlatmaktadır." 

    2) "Türk Zekâ Oyunlarının (3 Taş, Dokuz Taş veya Dokurcun, 12 Taş oyunları ile Mangala, Dama Satranç vb.) çok önemli bir ortaklığı ve benzerliği vardır. Üç Taş oyununun gelişmişi olan Dokuz Taş oyununda 3 taşı kalan oyuncunun üç taşı da uçabilme özelliği kazanıp oyun tahtasının istediği yerine konabilmektedir. İşte bu kural Türklerin buldukları dâhice bir kuraldır. Bu kural, Mangala Oyununda kuyulardaki taşlar belli bir sayıya ulaştırıldığında (3, 4, 5), kuyunun içine farklı renkteki bir taşı, kemiği veya Tuzdık’ı koyabilme kuralına benzemektedir. Bu taşın konduğu kuyu kapanır veya kuyuya düşen her taşı alabilme imkânı doğar. (Satrançtaki vezir gibi bir güç yüklenir.) Kurt-Koyun Oyununda koyunlar karşı kıyıya ulaştığında her yöne hareket edebilme kabiliyeti kazanır. Kurt-Koyun oyununun gelişmişi olduğunu düşündüğümüz Dama oyununda son çizgiye ulaşan taşınız farklı bir özellik kazanır (Önünde taş yoksa uçabilir.) Tıpkı Satrançta olduğu gibi: Satrançta piyonunuzu son çizgiye ulaştırdığınızda istediğiniz oyuncuya dönüşür. Mevcut bir oyuncunun veya savaşçının, oyunun veya savaşın durumuna göre birdenbire farklı bir güç, ruhi bir destek kazanması savaşın çehresini değiştirmesi anlamına gelmektedir. Bu taktik savaş sanatını iyi bilen Türkler tarafından sık sık kullanılmış olmalıdır. Yakından bakıldığında Türklerin Üç Taş, Dokuz Taş, On İki Taş, Mangala, Tavla, Dama, Kurt-Koyun ve Satranç gibi oyunları şüphe yok ki birer savaş oyunudur."

    Dama konusunda çok ilginç bir durum daha var. Almanlar Vezir'e "Däme" der. "Hanım" demekmiş. İspanyollar ve bazı Avrupa ülkeleri de Vezir için aynı kökten gelen sözcüğü kullanır. 

    Avrupa'da Vezir'e Kıraliçe denmesi, erkek olarak doğduğu söylenen taşın (bence en başından itibaren Hatun olarak kadın doğdu) cinsiyet değiştirmesi konusunda yapılan açıklamalar doyurucu ve inandırıcı değil, üstelik de çelişkili. Dama oyununda son kareye çıkan taşın dama adıyla ve büyük olasılıkla Hanım anlamında anılması, gerçekten de çok ilginç. Bu da benim Vezir adlı taşın aslında daha en başında Hatun olarak doğduğu biçimindeki düşüncemi güçlendiriyor.

    arslanevi.blogspot.com
    Makalede zikrettiğim resimleri şimdilik sayfaya yerleştiremedim. Teknoloji özürl... Devamını Gör
  • Leyla Aksan Çok akıllıca bir yorum ve irdeleme , eline sağlık
    Tekrar okuyup paylaşmalıyım bunu
  • Mihri Döymaz Abi yazı çok uzun okumadım ama hani piyon tam karsiya geçince istediğimiz bir taşimizi geri alabiliyoruz ya onun. Nedeni ne acaba. 
  • İskender Altındiş Mihri'cim, o konuyu yorum bölümünde yazıştık. Son yazdığım yorumda Arslan Bey'den aktardığım bölümler önemli ve aradığın yanıt orada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder