Yazmak isteyen birinin yapması gereken şey önce Türkçeyi büyük
bir aşkla sevip sevmediğini, bilip bilmediğine bakmaktır. Sonra neden
yazmak istediğini ve ne yazmak istediğini bilmektir. Nasıl yazmak
istediğini daha sonra keşfedecektir. Yani bu binlerce, milyonlarca,
milyarlarca canlı, insan, hadise, görüntü, ses, akım, his, duygu vs.
arasından neyi, neleri öne çıkarıp yazacak, onu öncelikle bilmelidir.
Bunu belirlemek ise bazı rehberlerin yardımıyla olur.
Bazen ilahî kudretin size şu konuda çalış emrini duyarsınız bazen de
siz kendinizi sorumlu hisseder ve Yaradan’ın buyruğunun size düşen
tarafını el yordamıyla yerine getirmeye çalışırsınız ama her iki durumda da
rehbersiz yazar olunmaz. Bu rehberler sırasıyla dikkat, okumak, dinlemek,
gezmek, görmek, duymak, bakmak, dokunmak, hissetmek; yazacaklarını
yaşamak veya yaşar gibi olmaktır. Dikkat bütün rehberlerin başında gelir
çünkü dikkatsiz bir okuma gezme görme kimseye bir fayda sağlamaz.
Ölçümüz şu olmalıdır: Ülkücü insan hayatının her anına bir törende imiş
gibi dikkat eder. Bir saraya, padişahın huzuruna çıkacak olan kişi gibi,
yüksek tabakadan insanların katıldığı bir davete katılan misafir titizliğiyle
hayatını yaşar. Dolayısıyla olup biten her şeye dikkat eder. Bu dikkati
önce kendisine, yaşadıklarına, yiyip içtiklerine, giydiklerine, ailesine,
çevresine ve sırasıyla bütün insanlığa doğru yayılır. Dikkatli insanlar da
yaşadıklarından hiçbir zaman pişmanlık duymazlar.
Yazar adayımız bu dikkatinin çevresinde yürüttüğü faaliyetlerden birtakım
bilgiler toplar. Beyni bu bilgileri yoğurur. Onun davranışlarını şekillendirir.
Farklı davranmaya, yazmaya, okumaya, araştırmaya, gezmeye, yeni
bilgiler toplamaya yönlendirir. İnsan, bir şekilde kendisini ifade eder.
Ya dünyada bu bilgilerin saltanatını tek başına sürecek yahut da sanat
yoluyla, edebiyat, müzik, resim, heykel vb. yollarla topladıklarını
sonraki nesillere aktaracaktır. Sanatçı ve yazar bu ikinci yolu tercih eden
kişidir.
Bir insanın iyi bir yazar olması için ne kadar okuması, gezmesi,
dinlemesi vs. gerekir? Okumayı ele alalım. Bir insan dünyada yazılan
her kitabı okuyabilir mi? 90 yıllık bir ömrü olan birini düşünelim. Bu insan
çocukluğu da dâhil her gün bir kitap okusa ömrü boyunca 29.200 kitap
okuyabilir. İstisnalar dışında fiziki olarak bu mümkün değil. Hâlbuki
10-15 milyon kitabı bulunan kütüphaneler var dünyada. Her yıl
milyonlarca kitap basılıyor. Ülkemizde de yılda 10 bin civarında kitap
basılıyor. Mevcut kitapların hepsini okuma imkânımız olmadığı gibi
piyasaya çıkan kitapları da takip etmemiz de çok zordur.
O zaman ne yapacağız?
Bir konu ile ilgili daha önce yazılmış olan ne varsa onları öğrenmek ve
o konuda yazılmış önemli yazıları, kitapları mutlaka okumak. Bu durum da
sıradan okuyucu için geçerli olan okumalar içindir. Yani bir insan
"Hangi yazarı okudun?" sorusuna "Ben Dostoyevski'yi okudum."
cevabını verebilmesi için Dostoyevski'nin bütün eserlerini okumuş
olmalıdır. Bu konuyu daha fazla uzatmadan söylemek istediğimi
söyleyeyim: Bir konuda yazı yazmak istiyorsak o konuda yazılmış
yazıları bilmemiz, en önemlilerini mutlaka okumuş olmamız, onların
üsluplarını, bilgilerini, ayrıntılarını yakalamış olmamız gerekir.
Bunun için hikâye yazmak isteyen arkadaşlarımız yerli ve yabancı
önemli hikâyecilerin bütün eserlerini okumaya çalışmalıdır. Üslubunu
beğendiklerinin de hayat hikâyelerini bilmelidir ki niçin öyle yazmış
olduğunu kavrayabilsin. Diğer türlerdeki yazılar için de aynı hükümler
geçerlidir.
Okumanın yazar olmak için önemini sanırım anlatabildim. Yazma
alışkanlığı kazanmak için her gün iki sayfa yazmaya başlayan
-ki yazar olabilmek için bu şarttır- arkadaşlarımız, zaten boşalttıkları
sepetlerini doldurmak için okumak zorundadırlar. Okudukça
yazdıklarımızı kendi kendimize derecelendirmeye başlayacak,
hangi yazımızın kıymetli, hangisinin önemsiz olduğunu göreceğiz.
Daha iyi yazmak için de okumaya ihtiyacımız var.
Demek ki yazar olmak için önce iyi bir okuyucu olacağız.
Unutmadan söyleyeyim: Yazacağınız tür ne olursa olsun yazar
olmak, çalışmayı gerektirir. Çalışmadan, ter dökmeden yazar
olmak elbette mümkündür ama bu yazarlar sabun köpüğü gibidir.
Yazdıkları gibi kendileri de kaybolup gider. Kalıcı olmak, klasik
olmak için kendi milletinin ruhunu kavrayacak kadar okumak,
dinlemek, gezmek, görmek, hissetmek gerekir. Siz bu konuda
azimli oldukça her engeli aşabilirsiniz.
Geleceğin büyük yazarlarını şimdiden alkışlıyorum.
Hepinize başarılar dilerim.
bir aşkla sevip sevmediğini, bilip bilmediğine bakmaktır. Sonra neden
yazmak istediğini ve ne yazmak istediğini bilmektir. Nasıl yazmak
istediğini daha sonra keşfedecektir. Yani bu binlerce, milyonlarca,
milyarlarca canlı, insan, hadise, görüntü, ses, akım, his, duygu vs.
arasından neyi, neleri öne çıkarıp yazacak, onu öncelikle bilmelidir.
Bunu belirlemek ise bazı rehberlerin yardımıyla olur.
Bazen ilahî kudretin size şu konuda çalış emrini duyarsınız bazen de
siz kendinizi sorumlu hisseder ve Yaradan’ın buyruğunun size düşen
tarafını el yordamıyla yerine getirmeye çalışırsınız ama her iki durumda da
rehbersiz yazar olunmaz. Bu rehberler sırasıyla dikkat, okumak, dinlemek,
gezmek, görmek, duymak, bakmak, dokunmak, hissetmek; yazacaklarını
yaşamak veya yaşar gibi olmaktır. Dikkat bütün rehberlerin başında gelir
çünkü dikkatsiz bir okuma gezme görme kimseye bir fayda sağlamaz.
Ölçümüz şu olmalıdır: Ülkücü insan hayatının her anına bir törende imiş
gibi dikkat eder. Bir saraya, padişahın huzuruna çıkacak olan kişi gibi,
yüksek tabakadan insanların katıldığı bir davete katılan misafir titizliğiyle
hayatını yaşar. Dolayısıyla olup biten her şeye dikkat eder. Bu dikkati
önce kendisine, yaşadıklarına, yiyip içtiklerine, giydiklerine, ailesine,
çevresine ve sırasıyla bütün insanlığa doğru yayılır. Dikkatli insanlar da
yaşadıklarından hiçbir zaman pişmanlık duymazlar.
Yazar adayımız bu dikkatinin çevresinde yürüttüğü faaliyetlerden birtakım
bilgiler toplar. Beyni bu bilgileri yoğurur. Onun davranışlarını şekillendirir.
Farklı davranmaya, yazmaya, okumaya, araştırmaya, gezmeye, yeni
bilgiler toplamaya yönlendirir. İnsan, bir şekilde kendisini ifade eder.
Ya dünyada bu bilgilerin saltanatını tek başına sürecek yahut da sanat
yoluyla, edebiyat, müzik, resim, heykel vb. yollarla topladıklarını
sonraki nesillere aktaracaktır. Sanatçı ve yazar bu ikinci yolu tercih eden
kişidir.
Bir insanın iyi bir yazar olması için ne kadar okuması, gezmesi,
dinlemesi vs. gerekir? Okumayı ele alalım. Bir insan dünyada yazılan
her kitabı okuyabilir mi? 90 yıllık bir ömrü olan birini düşünelim. Bu insan
çocukluğu da dâhil her gün bir kitap okusa ömrü boyunca 29.200 kitap
okuyabilir. İstisnalar dışında fiziki olarak bu mümkün değil. Hâlbuki
10-15 milyon kitabı bulunan kütüphaneler var dünyada. Her yıl
milyonlarca kitap basılıyor. Ülkemizde de yılda 10 bin civarında kitap
basılıyor. Mevcut kitapların hepsini okuma imkânımız olmadığı gibi
piyasaya çıkan kitapları da takip etmemiz de çok zordur.
O zaman ne yapacağız?
Bir konu ile ilgili daha önce yazılmış olan ne varsa onları öğrenmek ve
o konuda yazılmış önemli yazıları, kitapları mutlaka okumak. Bu durum da
sıradan okuyucu için geçerli olan okumalar içindir. Yani bir insan
"Hangi yazarı okudun?" sorusuna "Ben Dostoyevski'yi okudum."
cevabını verebilmesi için Dostoyevski'nin bütün eserlerini okumuş
olmalıdır. Bu konuyu daha fazla uzatmadan söylemek istediğimi
söyleyeyim: Bir konuda yazı yazmak istiyorsak o konuda yazılmış
yazıları bilmemiz, en önemlilerini mutlaka okumuş olmamız, onların
üsluplarını, bilgilerini, ayrıntılarını yakalamış olmamız gerekir.
Bunun için hikâye yazmak isteyen arkadaşlarımız yerli ve yabancı
önemli hikâyecilerin bütün eserlerini okumaya çalışmalıdır. Üslubunu
beğendiklerinin de hayat hikâyelerini bilmelidir ki niçin öyle yazmış
olduğunu kavrayabilsin. Diğer türlerdeki yazılar için de aynı hükümler
geçerlidir.
Okumanın yazar olmak için önemini sanırım anlatabildim. Yazma
alışkanlığı kazanmak için her gün iki sayfa yazmaya başlayan
-ki yazar olabilmek için bu şarttır- arkadaşlarımız, zaten boşalttıkları
sepetlerini doldurmak için okumak zorundadırlar. Okudukça
yazdıklarımızı kendi kendimize derecelendirmeye başlayacak,
hangi yazımızın kıymetli, hangisinin önemsiz olduğunu göreceğiz.
Daha iyi yazmak için de okumaya ihtiyacımız var.
Demek ki yazar olmak için önce iyi bir okuyucu olacağız.
Unutmadan söyleyeyim: Yazacağınız tür ne olursa olsun yazar
olmak, çalışmayı gerektirir. Çalışmadan, ter dökmeden yazar
olmak elbette mümkündür ama bu yazarlar sabun köpüğü gibidir.
Yazdıkları gibi kendileri de kaybolup gider. Kalıcı olmak, klasik
olmak için kendi milletinin ruhunu kavrayacak kadar okumak,
dinlemek, gezmek, görmek, hissetmek gerekir. Siz bu konuda
azimli oldukça her engeli aşabilirsiniz.
Geleceğin büyük yazarlarını şimdiden alkışlıyorum.
Hepinize başarılar dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder