23 Haziran 2009 Salı

Dokuzuncu Şehir


(Dokuzuncu şehir)"TÜRKİSTAN"IN* DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Arslan Küçükyıldız **

Bazı insanlar sadece doğup büyüdükleri, yaşadıkları yerden nasiplenmekle kalmaz, bulundukları yerlere varlığıyla, hizmetleri ve eserleriyle anlam katarlar. Yaşadığı toprağın özünü, ruhunu kavrayan, onu cidden seven, mevcut malzemeyi işleyip geliştirerek, yurtları, şehirleri, kal’alarını anlatan eserler hep ilgimi çekmiş, yazarlarına gıpta etmişimdir. Yakup Deliömeroğlu’nun Türkistan, Yesevi’nin şehri Yesi’ye dair adlı eserini okuduktan sonra bu duygum yeniden depreşti. Fark ettim ki bu konuda yalnız değilim; “Altıncı Şehir” in önsözünde yazdığı gibi, Ahmet Turan Alkan da, Mitat Enç’i “Uzun Çarşının Uluları” ndan ve Tanpınar’ı da “Beş Şehir” inden dolayı kıskanmış! İyi ki de kıskanmış ve “Altıncı Şehir” doğmuş. Tanpınar’ın “Beş Şehir”i İstanbul, Bursa, Konya, Erzurum, Ankara’yı, Enç’in “Uzun Çarşının Uluları “ Gaziantep’i, Alkan’ın “Altıncı Şehir” i de Sivas’ı anlatır. İlkinde yazar, görevi dolayısıyla kısa sürelerle bulunduğu yerleri, sonraki yazarlar ise doğup büyüdükleri ve büyük bir sevgiyle bağlı oldukları memleketlerini anlatırlar. Okumaya başlayanların bırakamayacağı nefis bir üslûpla kaleme alınmışlardır. Maalesef sahalarında mektep kabul edilebilecek bu lezzetteki eserlerin sayısı azdır. Bunlara, geçmişte ve bugün, milletimiz için hatırası ve önemi olan, eski yurtlarımızı, şehirlerimizi hatta köylerimizi anlatan aynı güzellikteki başka eserlerin eklenmesini hep beklemişizdir. (“Yedinci Şehir” olarak doğup büyüdüğüm Kastamonu için benzer bir eser kaleme almak isterdim. Ama galiba yetişemedim.) (23 Nisan 2012'de araştırmacı yazar Zekeriya Bican şahsıma yazdığı mektupta Sekizinci Şehir adıyla çıkardığı 3 ciltlik eserinde Elazığ'ı anlattığını bildirdi. Bundan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim.) Gönül isterdi ki sadece Anadolu’da değil, Türkistan’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Arabistan’da, Afrika’da ve Avrupa’da, milletimizin ayak bastığı, imar ederek Türk Mührü’nü vurduğu şehirlerin yedincisi, sekizincisi, dokuzuncusu...hatta tamamı hakkında kitaplarımız olsun.  Bu şehirlerle ilgili şehir rehberleri, tanıtım kitapları, tarihler, hatıralar, şiir ve yazı seçkileri, derlemeler ve seyahat notları yayınlanmış olsun. Ne yazık ki bir çok Türk Şehri ile ilgili üç beş sayfalık bir kitapçık veya harita bile mevcut değildir. Bu tür yayınları gittiğim şehirlerde özellikle aradığım ve bulamadığım için tecrübeyle biliyorum. Evliya Çelebi’nin yaptığı muhteşem hizmet, bu eksiklik görülünce daha iyi anlaşılıyor.. Türkiye’de, bir vesileyle yaşadığı şehir ile ilgili bir şeyler yapmak isteyen, kendilerini sorumlu hisseden bazı yöneticiler bu boşluğu dolduracak, bir kısmını zikrettiğim ciddi çalışmaların basılmasına ön ayak olmuşlarsa da, genellikle hiçbir ciddiyeti olmayan, sadece görevdeki kişiyi veya bastıranı parlatacak malzemelerin konulduğu yayınlar yapılmıştır. “Harput Yollarında”, “Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi”, “Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları”, (İsa Kayacan’ın 99. kitabı) “Burdur Hatırlamaları”, “Çankırı Gelenekleri ve Yâran Kültürü”, “Şairlerin Gözüyle Kastamonu” gibi aynı minvaldeki diğer eserlerin önemini burada elbette zikretmek gerekir. Ancak seksen senelik Cumhuriyet Tarihimizde şehirlerimizle ilgili yayınlarımız, ilk il yıllığındaki bilgileri neredeyse aşamamış durumdadır. Dikkatimiz git gide zayıfladığı için aydınlarımızın nazarlarını yurtlarına, şehirlerine, kasaba ve köylerine çevirmeleri çok önemlidir. Çünkü kaynak buralardadır. Tabii güzellikler ve tarihi zenginliklerimizin yanı sıra güzel insanımızı gönülden seven aydınların bu alanda daha fazla eser vermesi beklenmelidir. “Vatan sevgisi imandandır.” Hükm-i kat’îsi, müşahhas unsurlarla insanın gönlüne nakşolmazsa, imân da, vatan da münakaşa götürür hale gelir.”(1) Söz konusu olan, Vatanı her şeyi ile, dağı, bayırı, düzü, ırmağı, çayı, deresi, ağacı, bitkisi, meyvesi, sebzesi, kurdu, kuşu, böceği, havası, suyu, dumanı, kokusu, rengi ile, tarihi, eserleri, binaları, yolları, mezarlıkları ..ve nihayet insanıyla sevmektir. Hikmet Birand’ın Ardıç Ağacı ile Sohbeti bu sevginin açık bir görüntüsüdür. Biz bu toprakları, şehirleri, köyleri uğruna ölecek kadar seviyoruz ama sevdiğimiz için bir şey yapmıyoruz. Onun nesi var, nesi yok, hasta mı, bir derdi var mı yok mu bakmıyoruz. Ondan sonra da birileri kalkıp hak iddia ettiğinde şaşırıyoruz. Biz de “Bizim” olana sırtımızı dönüp sıradan işlerle vakit öldürüyoruz. Halbuki biz uyurken onlar o toprağa nasıl sahip olabileceklerinin ince hesaplarını yapıyor, belgeler uydurup, tarihler yazıyor, yayınlar yapıyorlar. Mesela, bugün, hiç bir Ermeni’nin yaşamadığı Erzincan’da Ermenice yayınlar bastırıyorlar. Yaktığımız Türkülerimizi Rum’a, Ermeni’ye peşkeş çekiyorlar. “Salkım Hanımın Taneleri” gibi tarihi filmler! çekip iddialarına dayanak hazırlıyorlar. Tarih Vakfı’nın peş peşe çıkarttığı yayınlara, Yurt Ansiklopedisi’nin yerleşim yerleriyle ilgili maddelerine ve Pars Tuğlacı’nın Osmanlı Şehirleri Ansiklopedisi’ne bir de bu gözle bakmakta sayısız faydalar vardır. Hatta Kurthan Fişek’in “Burası Ankara”sına bile bu manada bakılmalıdır! Her Ramazan ayında başımızda boza gibi pişirilen Direkler Arası, Kantolar ve Kantocular konusu da benzer bir telaşın sonucudur. Onun için Anadolu’da Edirne, Manisa, Kütahya, Kastamonu, Amasya, Tokat, Trabzon gibi sultan şehirler başta olmak üzere, kasabalarımıza, köylerimize kadar bütün yerleşim yerleriyle ilgili ciddi çalışmalara derhal başlanılmalıdır. Bu eserler, yerleşim yerini, mezar taşları gibi ebediyen Türkleştirecektir.
Size, şehirlerimizi Tanpınar tadında anlatan kitaplara yeni eklenen, Türk Dünyasının en önemli kültür merkezlerinden birini, Türkistan’ı, eski adıyla Yesi’yi anlatan çok beğendiğim bir eserden ve Tanpınar’a, Enç’e, Alkan’a kardeş gelen genç bir yazardan bahsetmek istiyorum. Ulu Türkistan’da bir tekerleme söylenirmiş;(2)Sayram’da sansız bab,Türkistan’da tümen bab,Otrar’da min bab Sansız, sayısız demek.Yakup Deliömeroğlu, eserinde, yukarıdaki tekerlemede bahsi geçen “Tümen Bab”ın, yani on bin büyük adamın, evliyanın bulunduğu Türkistan’ı gözlemlemiş. Eserinde hemen aklımıza geliveren Ulu Türkistan’ı değil de görevi dolayısıyla bulunduğu Türkistan Şehri’ni anlatmış. Erenler piri Hoca Ahmet Yesevî’nin kutlu mekânı ve ebedî istirahatgâhı, eski adıyla Yesi, yeni ismiyle Türkistan şehrinin, insanı, tarihi, kültürü ve mekânlarıyla okuyucuyu buluşturmuş. “Türkistan”, Çarlık ve Sovyetler zamanında sözlüklerden kazınmaya çalışılan, “Türklerin yaşadıkları her yer: Turan” anlamında bir kelimedir. Bu kelimeyi yok edemedikleri bir tek yer var: Türkistan. Şehrin adı önce Yesi idi. Sonradan Pir-i Türkistan olarak anılacak olan Hoca Ahmed, önce şehrin adını aldı, sonra da ona kendi sıfatını verdi. Şehrin adı Yesi idi, Türkistan oldu. Türkistan şehri, Kazak Hanlığının başkentidir. Ulu Türkistan’ın Ruslar tarafından işgali sırasında da milli direniş merkezlerinden birisi Türkistan Şehri olmuştur. Kitap, her ne kadar “Yesevî’nin şehri Yesi’ye dair” alt başlığını kullansa da, kanaatimce “dair” sözü biraz mütevazı kalıyor. Eser, Yesi’yi enine boyuna anlatan, emek mahsulü güzel bir çalışma olmuş. Yakup Bey’in tarihten tasavvufa dilden sosyolojiye uzanan çok geniş bir yelpazede birikimi olduğu, Türk Dünyasının meseleleriyle hemhal olduğu açıkça görülmektedir. Elimizden bırakamadığımız kitabı okurken, Ulu Türkistan’ın sıcak iklimini, Hoca Ahmet Yesevî’yi, Türkistan Şehrini, Yesevî Üniversitesi’ni, sevgiyle çözülmeye çalışılan meseleleri, yabancıların ve misyonerlerin Türkistan’daki faaliyetlerini, imbikten geçmiş bilgi ve tecrübelerin ışığında adeta yaşıyorsunuz.. Tarihçileri, dilcileri, sosyologları, eğitimcileri, din adamlarını ve özellikle de gönüllüleri bu kitabı okumaya davet ediyorum. Din adamlarımız ve Dışişlerimiz Börübek'in hikayesini mutlaka okusunlar. Türkistan’a gerek görev, gerekse gezme amacıyla, bir şekilde yolu düşecek herkesin bu kitabı mutlaka görmesi gerekir. Türk Dünyasının çeşitli bölgelerine görevle giden bir çok uzmanımız oldu. Eli kalem tutan bu kişiler Türkistan ve benzer büyük şehirlerde iki üç yıl, daha fazla sürelerle yaşamış ve memleketlerine geri dönmüşlerdir. Ama yaşadığı, ekmeğini yediği, suyunu içtiği o topraklara borcunu yeterince ödememiştir: Sözle anlata anlata bitiremediği hatıralarını, tespitlerini oturup kaleme almamıştır. Tarihin dönüm noktalarından birinde yaşadığımızı hissediyoruz. Kim daha cevval davranır ve kısmetine koşarsa, o daha aydınlık ufuklara yönelme şansını kazanacaktır. Dedemin söylediği bir ilahide olduğu gibi: “Uyan hey gözlerim sabah olmadan / Senin kısmetini küffar almadan!” Türkistan’ı okuduğumda ne yalan söyleyeyim, 1990’dan sonra Ulu Türkistan’a giden yüzlerce uzman ve gazeteciden neden böyle nefis eserler, hatıratlar, hikaye ve romanlar, denemeler çıkmadı diye yeniden üzüldüm. Gidenlerin kabiliyetsizliklerinden çok samimiyetsizliklerine verdim.Yazılan tek tük eserlerin ise “Biz adam olmayız” dan çok,”Biz adam oluruz / olacağız” diye düşünen, milletine bütün samimiyetiyle hizmet etme arzusuyla yola çıkıp bu yolda üzerine düşeni yapmakta olan gönüllülerden çıktığını düşündüm. Bu bakımdan Yakup Bey’in kitabı bir tarih veya seyahat olmadığı gibi bir roman veya hikaye, hatırat da değil ama belki bunların hepsidir. Türkistan’a vazifeli olarak giden, görevini müdrik samimi bir Türkçünün, bir gönüllü neferin akıcı, sürükleyici, dupduru bir Türkçe ile kaleme alınmış bir eserdir. Kısa bir süre de olsa yaşadığı coğrafyayı yakından tanıma ve tanıtma gayretlerini ve tespitlerini yansıtmaktadır. Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, Türkistan’a ve Türk Dünyasının her yanına gönüllülerce ulaşmak gerekir. Keyfince gezme ve para biriktirme amacıyla oralara giden insanların hem kendilerine, hem de milletimize yeterince faydalı olamıyorlar. Ne hizmetleri dokunuyor, ne de kendilerinden sonrakilere yol gösterici olabiliyorlar. Halbuki fırsat bir kere ele geçiyor. Vaktinde değerlendirilmezse heba olup gider, gidiyor da! Gönüllülerden oluşan, örgütlü bir şekilde Türkiye dışına gönderilen uzmanlar ise hem kaybedilen zamanları kazandırırlar, hem de arkalarında çok güzel köprüler bırakırlar. Veteriner Dr. Yakup Deliömeroğlu eseriyle böyle güzel köprüler kurmuş ve eseriyle de sonrakilere rehberlik ederek bunu tescillemiştir. Darısı “Sansız Bab”ı, yani sayısız büyük adamı barındırmış Sayram ve “Min Bab” bin büyük adamı veya evliyayı koynunda yatıran Otrar’ın başına! Gün gelir sizin de misafirliğinize yiğitler gelir ve hikayenizi yazarlar! (3) Aydınlarımızdan, Tanpınar’ın açtığı çığırdan gelen bu türde eserlerin devamını bekliyoruz. Yazar, eserine Ahmet Turan Alkan gibi rakamlı bir ad vermiş olsaydı, herhalde Türk Milletinin kutsal sayılarından biri olan yediyi veya dokuzu uygun görürdü. Ben yedi ve sekizincilerin yazılmış olduğunu ve göremediğimi farz ediyor ve Yakup Bey’in kitabına “Dokuzuncu Şehir” demek istiyorum! 19 y.y. Semerkand şehrini anlatan biri dışında, Yakup Deliömeroğlu’nun eseri Türkistan Şehirleri ile ilgili okuduğum ilk kitap. Keşke Kaşgar, Belh, Semerkand, Buhara, Hive, Hokand, Merv, Tebriz, Isfahan, Şiraz, Mohaçkala, Bahçesaray , Saraybosna, Selanik, Budin.. gibi tarihi Türk Şehirleri ile Bişkek, Astana, Taşkent, Aşkabat, Bakü, Kazan, Lefkoşa..gibi Türk Başkentlerini anlatan benzer eserler de yayınlansa veya yayınlanmış olanlar varsa Türkiye Türkçesi’ne de çevrilse, ne güzel bir iş olurdu!. Alternatif Yayınları’na(4) da böyle eserleri yayınlamak yakışırdı doğrusu. Yakup Deliömeroğlu’nu eseri için, eserdeki güzel Türkçe, Türkistan’ı yeniden özüne kavuşturmadaki hizmetleri için kutluyorum. Çok sağol, eline, diline, kalemine, gönlüne, sağlık Yakup Bey! Emeği geçenleri de unutmamak lazım, onlar da sağ olsunlar..

Küçük Kaynakça ve Notlar: Acar, Hüsnü. Tarihte Kastamonu. 1. Basılış, Ankara, 1995. 224 sf.(1) Adıgüzel, M.Sani. Şairlerin gözüyle Kastamonu, Kastamonu, Kastamonu Belediyesi,(t.yok)111 sf.(sf.10) Alkan, Ahmet Turan. Altıncı Şehir, 3. Bsk., İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1997, 184 sf. Alp, Erdoğan. Kastamonu. 1. Bsk., Kastamonu, Alp Yayınları, 1997, 62 sf. (Resml.) Beysanoğlu, Şevket. Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları. 3 cilt., 2. Basılış, Ankara, Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yayını, 1997.(2) Bice, Hayati Dr. (RTÜK) Erdal, Ali. Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi. Yay. Hazl: Av. Bayrak, Kadir. Büyükgezer, Mustafa. 4.Bsk.,Bilecik, Bilecik Valiliği, 2003, 152 sf. (Resml.) Fayziyev, Asad. Semerkand Tarihinden (XIX.y.y.’ın ilk yarısı). Eskişehir, 1994. 80 sf. (Resml.) Fişek, Kurthan. Burası Ankara. Ankara, Ankara Ticaret Odası, (2003) 176 sf. Kara, İlyas. Her yönüyle tarihten günümüze Kastamonu.1. c. 1. Baskı. İstanbul, Bilge Kastamonu Gazetesi Tarih ve Kültür Yayınları, 1997 Kayacan, İsa. Burdur Hatırlamaları. Genisl. 2. Bsk., Ankara, Ece yayınları, 1991, 379 sf. Özkan, Orhan. Çankırı Gelenekleri ve Yâran Kültürü. Çankırı, Yaran Kültürünü Yaşatma Derneği, 2002. 179 sf. Sunguroğlu, İshak. Harput Yollarında (Seçmeler) Ankara, Azerbaycan Kültür Derneği, 1986, 126 sf. Tanpınar, Ahmet Hamdi. Beş Şehir. 6. Bsk. İstanbul, Dergah Yayınları, 1979. 226 sf. Turan, Ahmet Nezihi. Yabanâbâd Tarihini Ararken. Ankara, Kızılcahamam Belediyesi Yayınları, 1999. 186 sf. (3) Türkistan görevinden dönmüş dostlarımın eserlerini sabırsızlıkla beklediğimi bilmem söylemeye gerek var mı?(4) Bir Türkçe aşığı olarak, yeni açılan ve böyle güzel eserleri okuyucuya sunan Alternatif Yayınevi için neden yabancı bir adı seçtiğini Lütfi Şehsuvaroğlu Ağabeyden sormayı bir vazife addediyorum.

*Deliömeroğlu,Yakup. Türkistan, Yesevi’nin şehri Yesi’ye Dair.1.Baskı. Ankara, Alternatif Yayınları, 2003. 156 sf.
**Arslan Küçükyıldız. (Dokuzuncu Şehir) Türkistan’ın Düşündürdükleri, Türk Yurdu Dergisi, Ocak 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder