"Türkistan /Yesevi’nin şehri Yesi’ye Dair" Kitabının Düşündürdükleri[1]
Bazı insanlar sadece doğup büyüdükleri, yaşadıkları yerden nasiplenmekle
kalmaz, bulundukları yerlere varlığıyla, hizmetleri ve eserleriyle anlam
katarlar. Yaşadığı toprağın özünü, ruhunu kavrayan, onu cidden seven, mevcut
malzemeyi işleyip geliştirerek, yurtları, şehirleri, kal’alarını anlatan
eserler hep ilgimi çekmiş, yazarlarına gıpta etmişimdir. Yakup Deliömeroğlu’nun
“Türkistan, Yesevi’nin şehri Yesi’ye Dair” adlı eserini okuduktan sonra bu
duygum yeniden depreşti. Fark ettim ki bu konuda yalnız değilim; “Altıncı
Şehir” in önsözünde yazdığı gibi, Ahmet Turan Alkan da, Mitat Enç’i “Uzun
Çarşının Uluları” ndan ve Tanpınar’ı da “Beş Şehir” inden dolayı kıskanmış! İyi
ki de kıskanmış ve “Altıncı Şehir” doğmuş. Tanpınar’ın “Beş Şehir”i İstanbul,
Bursa, Konya, Erzurum, Ankara’yı, Enç’in “Uzun Çarşının Uluları “ Gaziantep’i,
Alkan’ın “Altıncı Şehir” i de Sivas’ı anlatır. İlkinde yazar, görevi
dolayısıyla kısa sürelerle bulunduğu yerleri, sonraki yazarlar ise doğup
büyüdükleri ve büyük bir sevgiyle bağlı oldukları memleketlerini anlatırlar.
Okumaya başlayanların bırakamayacağı nefis bir üslûpla kaleme alınmışlardır.
Maalesef sahalarında mektep kabul edilebilecek bu lezzetteki eserlerin sayısı
azdır. Bunlara, geçmişte ve bugün, milletimiz için hatırası ve önemi olan, eski
yurtlarımızı, şehirlerimizi hatta köylerimizi anlatan aynı güzellikteki başka
eserlerin eklenmesini hep beklemişizdir. (“Yedinci Şehir” olarak doğup
büyüdüğüm Kastamonu için benzer bir eser kaleme almak isterdim. Ama galiba
yetişemedim.) (23 Nisan 2012'de araştırmacı yazar Zekeriya Bican şahsıma
yazdığı mektupta Sekizinci Şehir adıyla çıkardığı 3 ciltlik eserinde Elazığ'ı
anlattığını bildirdi. Bundan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek
isterim.) Gönül isterdi ki sadece Anadolu’da değil, Türkistan’da, Balkanlarda,
Kafkaslarda, Arabistan’da, Afrika’da ve Avrupa’da, milletimizin ayak bastığı,
imar ederek Türk Mührü’nü vurduğu şehirlerin yedincisi, sekizincisi,
dokuzuncusu... hatta tamamı hakkında kitaplarımız olsun. Bu şehirlerle
ilgili şehir rehberleri, tanıtım kitapları, tarihler, hatıralar, şiir ve yazı
seçkileri, derlemeler ve seyahat notları yayınlanmış olsun. Ne yazık ki birçok
Türk Şehri ile ilgili üç beş sayfalık bir kitapçık veya harita bile mevcut
değildir. Bu tür yayınları gittiğim şehirlerde özellikle aradığım ve
bulamadığım için tecrübeyle biliyorum. Evliya Çelebi’nin yaptığı muhteşem
hizmet, bu eksiklik görülünce daha iyi anlaşılıyor.. Türkiye’de, bir vesileyle
yaşadığı şehir ile ilgili bir şeyler yapmak isteyen, kendilerini sorumlu
hisseden bazı yöneticiler bu boşluğu dolduracak, bir kısmını zikrettiğim ciddi
çalışmaların basılmasına ön ayak olmuşlarsa da, genellikle hiçbir ciddiyeti
olmayan, sadece görevdeki kişiyi veya bastıranı parlatacak malzemelerin
konulduğu yayınlar yapılmıştır. “Harput Yollarında”, “Kaynağı Bulan Adam
Ertuğrul Gazi”, “Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları”, (İsa Kayacan’ın 99.
kitabı) “Burdur Hatırlamaları”, “Çankırı Gelenekleri ve Yâran Kültürü”,
“Şairlerin Gözüyle Kastamonu” gibi aynı minvaldeki diğer eserlerin önemini
burada elbette zikretmek gerekir. Ancak seksen senelik Cumhuriyet Tarihimizde
şehirlerimizle ilgili yayınlarımız, ilk il yıllığındaki bilgileri neredeyse
aşamamış durumdadır. Dikkatimiz git gide zayıfladığı için aydınlarımızın
nazarlarını yurtlarına, şehirlerine, kasaba ve köylerine çevirmeleri çok
önemlidir. Çünkü kaynak buralardadır. Tabii güzellikler ve tarihi
zenginliklerimizin yanı sıra güzel insanımızı gönülden seven aydınların bu
alanda daha fazla eser vermesi beklenmelidir. “Vatan sevgisi imandandır.”
Hükm-i kat’îsi, müşahhas unsurlarla insanın gönlüne nakşolmazsa, iman da vatan
da münakaşa götürür hale gelir.”(1) Söz konusu olan, Vatanı her şeyi ile dağı,
bayırı, düzü, ırmağı, çayı, deresi, ağacı, bitkisi, meyvesi, sebzesi, kurdu,
kuşu, böceği, havası, suyu, dumanı, kokusu, rengi ile, tarihi, eserleri,
binaları, yolları, mezarlıkları... ve nihayet insanıyla sevmektir. Hikmet
Birand’ın Ardıç Ağacı ile Sohbeti bu sevginin açık bir görüntüsüdür. Biz bu
toprakları, şehirleri, köyleri uğruna ölecek kadar seviyoruz ama sevdiğimiz
için bir şey yapmıyoruz. Onun nesi var, nesi yok, hasta mı, bir derdi var mı
yok mu bakmıyoruz. Ondan sonra da birileri kalkıp hak iddia ettiğinde
şaşırıyoruz. Biz de “Bizim” olana sırtımızı dönüp sıradan işlerle vakit
öldürüyoruz. Hâlbuki biz uyurken onlar o toprağa nasıl sahip olabileceklerinin
ince hesaplarını yapıyor, belgeler uydurup, tarihler yazıyor, yayınlar
yapıyorlar. Mesela, bugün, hiç bir Ermeni’nin yaşamadığı Erzincan’da Ermenice
yayınlar bastırıyorlar. Yaktığımız Türkülerimizi Rum’a, Ermeni’ye peşkeş
çekiyorlar. “Salkım Hanımın Taneleri” gibi “tarihi filmler” çekip iddialarına
dayanak hazırlıyorlar. Tarih Vakfı’nın peş peşe çıkarttığı yayınlara, Yurt
Ansiklopedisi’nin yerleşim yerleriyle ilgili maddelerine ve Pars Tuğlacı’nın
Osmanlı Şehirleri Ansiklopedisi’ne bir de bu gözle bakmakta sayısız faydalar
vardır. Hatta Kurthan Fişek’in “Burası Ankara”sına bile bu manada bakılmalıdır!
Her Ramazan ayında başımızda boza gibi pişirilen Direkler Arası, Kantolar ve
Kantocular konusu da benzer bir telaşın sonucudur. Onun için Anadolu’da Edirne,
Manisa, Kütahya, Kastamonu, Amasya, Tokat, Trabzon gibi sultan şehirler başta
olmak üzere, kasabalarımıza, köylerimize kadar bütün yerleşim yerleriyle ilgili
ciddi çalışmalara derhal başlanılmalıdır. Bu eserler, yerleşim yerini, mezar
taşları gibi ebediyen Türkleştirecektir.
Size, şehirlerimizi Tanpınar tadında anlatan kitaplara yeni
eklenen, Türk Dünyasının en önemli kültür merkezlerinden birini, Türkistan’ı,
eski adıyla Yesi’yi anlatan çok beğendiğim bir eserden ve Tanpınar’a, Enç’e,
Alkan’a kardeş gelen genç bir yazardan bahsetmek istiyorum. Ulu Türkistan’da
bir tekerleme söylenirmiş;: “Sayram’da sansız bab,Türkistan’da tümen
bab,Otrar’da min bab” Sansız, sayısız demek. Yakup Deliömeroğlu, eserinde,
yukarıdaki tekerlemede bahsi geçen “Tümen Bab”ın, yani on bin büyük adamın, evliyanın
bulunduğu Türkistan’ı gözlemlemiş. Eserinde hemen aklımıza geliveren Ulu
Türkistan’ı değil de görevi dolayısıyla bulunduğu Türkistan Şehri’ni anlatmış.
Erenler piri Hoca Ahmet Yesevî’nin kutlu mekânı ve ebedî istirahatgâhı, eski
adıyla Yesi, yeni ismiyle Türkistan şehrinin, insanı, tarihi, kültürü ve
mekânlarıyla okuyucuyu buluşturmuş. “Türkistan”, Çarlık ve Sovyetler zamanında
sözlüklerden kazınmaya çalışılan, “Türklerin yaşadıkları her yer: Turan”
anlamında bir kelimedir. Bu kelimeyi yok edemedikleri bir tek yer var:
Türkistan. Şehrin adı önce Yesi idi. Sonradan Pir-i Türkistan olarak anılacak
olan Hoca Ahmed, önce şehrin adını aldı, sonra da ona kendi sıfatını verdi.
Şehrin adı Yesi idi, Türkistan oldu. Türkistan şehri, Kazak Hanlığının başkentidir.
Ulu Türkistan’ın Ruslar tarafından işgali sırasında da milli direniş
merkezlerinden birisi Türkistan Şehri olmuştur. Kitap, her ne kadar “Yesevî’nin
şehri Yesi’ye dair” alt başlığını kullansa da, kanaatimce “dair” sözü biraz
mütevazı kalıyor. Eser, Yesi’yi enine boyuna anlatan, emek mahsulü güzel bir
çalışma olmuş. Yakup Bey’in tarihten tasavvufa dilden sosyolojiye uzanan çok
geniş bir yelpazede birikimi olduğu, Türk Dünyasının meseleleriyle hemhal
olduğu açıkça görülmektedir. Elimizden bırakamadığımız kitabı okurken, Ulu
Türkistan’ın sıcak iklimini, Hoca Ahmet Yesevî’yi, Türkistan Şehrini, Yesevî
Üniversitesi’ni, sevgiyle çözülmeye çalışılan meseleleri, yabancıların ve
misyonerlerin Türkistan’daki faaliyetlerini, imbikten geçmiş bilgi ve
tecrübelerin ışığında adeta yaşıyorsunuz.. Tarihçileri, dilcileri,
sosyologları, eğitimcileri, din adamlarını ve özellikle de gönüllüleri bu
kitabı okumaya davet ediyorum. Din adamlarımız ve Dışişlerimiz Börübek'in hikâyesini
mutlaka okusunlar. Türkistan’a gerek görev, gerekse gezme amacıyla, bir şekilde
yolu düşecek herkesin bu kitabı mutlaka görmesi gerekir. Türk Dünyasının
çeşitli bölgelerine görevle giden birçok uzmanımız oldu. Eli kalem tutan bu
kişiler Türkistan ve benzer büyük şehirlerde iki üç yıl, daha fazla sürelerle
yaşamış ve memleketlerine geri dönmüşlerdir. Ama yaşadığı, ekmeğini yediği,
suyunu içtiği o topraklara borcunu yeterince ödememiştir: Sözle anlata anlata
bitiremediği hatıralarını, tespitlerini oturup kaleme almamıştır. Tarihin dönüm
noktalarından birinde yaşadığımızı hissediyoruz. Kim daha cevval davranır ve
kısmetine koşarsa, o daha aydınlık ufuklara yönelme şansını kazanacaktır.
Dedemin söylediği bir ilahide olduğu gibi: “Uyan hey gözlerim sabah olmadan /
Senin kısmetini küffar almadan!” Türkistan’ı okuduğumda ne yalan söyleyeyim,
1990’dan sonra Ulu Türkistan’a giden yüzlerce uzman ve gazeteciden neden böyle
nefis eserler, hatıratlar, hikâye ve romanlar, denemeler çıkmadı diye yeniden
üzüldüm. Gidenlerin kabiliyetsizliklerinden çok samimiyetsizliklerine verdim. Yazılan
tek tük eserlerin ise “Biz adam olmayız” dan çok,” Biz adam oluruz / olacağız”
diye düşünen, milletine bütün samimiyetiyle hizmet etme arzusuyla yola çıkıp bu
yolda üzerine düşeni yapmakta olan gönüllülerden çıktığını düşündüm. Bu bakımdan
Yakup Bey’in kitabı bir tarih veya seyahat olmadığı gibi bir roman veya hikâye,
hatırat da değil ama belki bunların hepsidir. Türkistan’a vazifeli olarak
giden, görevini müdrik samimi bir Türkçünün, bir gönüllü neferin akıcı,
sürükleyici, dupduru bir Türkçe ile kaleme alınmış bir eserdir. Kısa bir süre
de olsa yaşadığı coğrafyayı yakından tanıma ve tanıtma gayretlerini ve
tespitlerini yansıtmaktadır. Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, Türkistan’a ve
Türk Dünyasının her yanına gönüllülerce ulaşmak gerekir. Keyfince gezme ve para
biriktirme amacıyla oralara giden insanların hem kendilerine, hem de
milletimize yeterince faydalı olamıyorlar. Ne hizmetleri dokunuyor, ne de
kendilerinden sonrakilere yol gösterici olabiliyorlar. Hâlbuki fırsat bir kez
ele geçiyor. Vaktinde değerlendirilmezse heba olup gider, gidiyor da!
Gönüllülerden oluşan, örgütlü bir şekilde Türkiye dışına gönderilen uzmanlar
ise hem kaybedilen zamanları kazandırırlar, hem de arkalarında çok güzel
köprüler bırakırlar. Veteriner Dr. Yakup Deliömeroğlu eseriyle böyle güzel
köprüler kurmuş ve eseriyle de sonrakilere rehberlik ederek bunu
tescillemiştir. Darısı “Sansız Bab”ı, yani sayısız büyük adamı barındırmış
Sayram ve “Min Bab” bin büyük adamı veya evliyayı koynunda yatıran Otrar’ın
başına! Gün gelir sizin de misafirliğinize yiğitler gelir ve hikâyenizi
yazarlar! Aydınlarımızdan, Tanpınar’ın açtığı çığırdan gelen bu türde eserlerin
devamını bekliyoruz. Yazar, eserine Ahmet Turan Alkan gibi rakamlı bir ad
vermiş olsaydı, herhalde Türk Milletinin kutsal sayılarından biri olan yediyi
veya dokuzu uygun görürdü. Ben yedi ve sekizincilerin yazılmış olduğunu ve
göremediğimi farz ediyor ve Yakup Bey’in kitabına “Dokuzuncu Şehir” demek
istiyorum! 19 y.y. Semerkand şehrini anlatan biri dışında, Yakup Deliömeroğlu’nun
eseri Türkistan Şehirleri ile ilgili okuduğum ilk kitap. Keşke Kaşgar, Belh,
Semerkand, Buhara, Hive, Hokand, Merv, Tebriz, Isfahan, Şiraz, Mahaçkale, Bahçesaray,
Saraybosna, Selanik, Budin… gibi tarihi Türk Şehirleri ile Bişkek, Astana, Taşkent,
Aşkabat, Bakü, Kazan, Lefkoşa… gibi Türk Başkentlerini anlatan benzer eserler
de yayınlansa veya yayınlanmış olanlar varsa Türkiye Türkçesi’ne de çevrilse,
ne güzel bir iş olurdu! Alternatif Yayınları’na da böyle eserleri yayınlamak
yakışırdı doğrusu.
Yakup
Deliömeroğlu’nu eseri için, eserdeki güzel Türkçe, Türkistan’ı yeniden özüne
kavuşturmadaki hizmetleri için kutluyorum. Çok sağ ol, eline, diline, kalemine,
gönlüne, sağlık Yakup Bey! Emeği geçenleri de unutmamak lazım, onlar da sağ
olsunlar.
Kütüphanemdeki kimi şehir kitaplarını dikkatinize sunuyorum:
Acar, Hüsnü. Tarihte Kastamonu. 1. Basılış, Ankara, 1995.
224 sf.(1)
Adıgüzel, M.Sani. Şairlerin gözüyle Kastamonu, Kastamonu,
Kastamonu Belediyesi, (t. yok)111 sf.(sf.10)
Alkan, Ahmet Turan. Altıncı Şehir, 3. Bsk., İstanbul, Ötüken
Neşriyat, 1997, 184 sf.
Alp, Erdoğan. Kastamonu. 1. Bsk., Kastamonu, Alp Yayınları,
1997, 62 sf. (Resml.)
Beysanoğlu, Şevket. Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları. 3
cilt., 2. Basılış, Ankara, Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı
Yayını, 1997.
Erdal, Ali. Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi. Yay. Hazl: Av.
Bayrak, Kadir. Büyükgezer, Mustafa. 4.Bsk.,Bilecik, Bilecik Valiliği, 2003, 152
sf. (Resml.)
Fayziyev, Asad. Semerkand Tarihinden (XIX.y.y.’ın ilk
yarısı). Eskişehir, 1994. 80 sf. (Resml.)
Fişek, Kurthan. Burası Ankara. Ankara, Ankara Ticaret Odası,
(2003) 176 sf.
Kara, İlyas. Her yönüyle tarihten günümüze Kastamonu.1. c.
1. Baskı. İstanbul, Bilge Kastamonu Gazetesi Tarih ve Kültür Yayınları, 1997
Kayacan, İsa. Burdur Hatırlamaları. Genisl. 2. Bsk., Ankara,
Ece yayınları, 1991, 379 sf.
Özkan, Orhan. Çankırı Gelenekleri ve Yâran Kültürü. Çankırı,
Yaran Kültürünü Yaşatma Derneği, 2002. 179 sf.
Sunguroğlu, İshak. Harput Yollarında (Seçmeler) Ankara,
Azerbaycan Kültür Derneği, 1986, 126 sf.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Beş Şehir. 6. Bsk. İstanbul, Dergah
Yayınları, 1979. 226 sf.
Turan, Ahmet Nezihi. Yabanâbâd Tarihini Ararken. Ankara,
Kızılcahamam Belediyesi Yayınları, 1999. 186 sf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder