23 Haziran 2009 Salı

ARİF NİHAT ASYA ve TÜRK BÜYÜKLERİ

Arslan Küçükyıldız

2004 yılı, daha hayatta iken klasikleşmiş, şiirleri ve şiir tadındaki nesirleriyle Türk Edebiyatına mal olmuş olan Arif Nihat Asya’nın 100. doğum yıldönümü.(7 Şubat 1904 - 7 Şubat 2004) Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği, kısa adıyla İLESAM, Asya’nın doğum yıldönümü için Türkiye çapında kutlama programları düzenledi. Eskişehir, Adana, Ankara, İstanbul, Antalya, Trabzon ve Erzurum’da kutlamalar yapılacak. İLESAM’ dan başka resmi-özel kurumların da kutlamalara katılacağı, şairin Türkiye ve Türk Dünyasında çeşitli törenlerle anılacağı tahmin edilebilir. Çünkü “Bayrak Şairi” Arif Nihat Asya, gerçekten anılmaya layık, eserleri dilden dile, gönülden gönüle yayılması gereken kıymetli bir Türk Büyüğü’dür. Tarihimizdeki çoğu büyük şahsiyette görüldüğü gibi O da büyük şahsiyetler kervanına öldükten sonra katılmıştır. Çok geniş bir yelpazeye dağılan dostları, sevenleri ve öğrencileri onu her fırsatta andılar. Türk Milliyetçileri iseArif Hoca’ yı hiç unutmadı. Doğumunun 100. yılında bir meslek kuruluşunca yurt çapında anılması özel bir anlam taşıdığı için İLESAM’ ı kutluyor, bu vesileyle birkaç hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Kutlama programı çerçevesinde İLESAM’ ın hazırladığı bir CD ve kitapçık elimizdedir. Bunlardan birincisi şairin kendi sesinden “Bayrak” şiirini dinlememize imkan veriyor, ki çok güzel bir çalışmadır. “100. Doğum Yılında Arif Nihat Asya” adlı seksen sayfalık kitapçıkta (1) ise İLESAM Başkanı Prof. Mehmet Kocaoğlu’ nun bir sunuş yazısı, şairin hayatı, sanat hayatı ve sanat anlayışı, dili ve üslûbu, şairliği, nesir yazarlığı, eserleri ile şiir ve nesirlerinden örnekler ve şairin birkaç fotoğrafı yer alıyor. Ciddi bir emek mahsulü olduğu için hazırlayanlara teşekkür borçluyuz. Ancak kitapçık, bir kitap hüviyetiyle çıkarılmamış. Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla hazırlandığı görülen esere iç kapak konulmamış ve kitabın kimliği de tespit edilemiyor. Kutlamalarda dağıtılmak üzere hazırlanmış olsa bile, eserin kamuoyuna bu şekilde sunulması, kanaatimizce bir eksikliktir. Ayrıca eserin çok daha geniş kapsamlı bir çalışma olarak basılmış olmasını beklemek haksızlık olur mu bilmem! Bu gibi işler son derece zahmetli ve birkaç fedakâr kişinin omzunda yürüyen işlerdir. Türk Büyükleriyle ilgili biyografiler yayınlama görevini daha ciddi bir şekilde ele alması gereken Kültür Bakanlığı, tam aksine son yıllarda bu konuya yeterince ilgi göstermez olmuştur. Bakanlık, İLESAM ve başka meslek kuruluşlarının katkılarıyla, 100. doğum yıldönümü kutlanan, Türk Edebiyatının en güzel “Bayrak” şiirini, “Fetih Marşı” nı ve “Naat” ını yazan bir şairin geniş hacimli bir biyografisini yayınlayabilirdi diye düşünüyorum.

Dikkatinize sunmak istediğim ikinci konu, bazı soruların cevaplanmasıyla açıklanabilecek bir konudur. “Arif Nihat Asya 100. doğum yıldönümü kutlanmaya layık bir kişi olmadığı için değil- layık olduğuna yürekten inanıyorum- ama, neden şairin 100. doğum yıldönümünü kutluyoruz? Bu konuda Türkiye’de bir gelenek, alışkanlık var mıdır? Türk Milletine örnek olması istenen büyük şahsiyetlerin doğum yıldönümleri mi yoksa ölüm yıldönümlerinde mi törenler yapılmaktadır? Hangisi tercih edilmelidir? Her ikisini da yapalım demek kolaydır ama bir karışıklığa yol açılmış olmaz mı? Doğum veya ölüm yıldönümünü anmak isteyip de anamadığımız, tarihlerini bilmediğimiz için da sağlıklı bir şekilde anamayacağımız Türk Büyükleri için ne yapacağız? Maşallah o kadar çok kıymetli şahsiyet yetiştirmiş bir milletiz ki, mevcut binlerce Türk Büyüğünü anmak istesek de anamayacağımıza göre nasıl bir gelenek oluşturmalıyız? İlkelerimiz neler olmalıdır?” düşüncesine (*) katılmamak mümkün değildir. Ayrıca bir adım daha ileri gidip bir soru daha soralım: Kimleri Türk Büyüğü olarak kabul etmeliyiz? Soy sop bakımdan Türk olmayıp da Türklüğe hizmet edenleri hangi ölçüye göre tartacağız? Yahut ismi meşhur olup da milletimize ihanet edenleri nasıl ayıracağız? Türk çocukları, atalarını tanırken hangilerini öncelikle öğrenmelidir? (2) Henüz hayatta olan tanınmış kimseleri Türk Büyüğü olarak kabul etmeli miyiz? Türkiye dışındaki Türk Büyüklerini nasıl tespit edip tanıtacağız? Bu ve benzer soruları çoğaltmak mümkündür. Bildiğimiz kadarıyla, İslâm Âleminde, Peygamberimizin doğum yıldönümünü Mevlit törenleriyle kutlayan milletimizden başka bir millet yoktur. Doğum yıldönümü düzenli olarak kutlanan başka bir şahsiyetimiz de bulunmamaktadır. Bir istisnası, doğum günü kesin belli olmadığı halde, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 100. doğum yıldönümünde resmi kutlamalar yapılmıştır. Doğum yıldönümü resmî veya gayrı resmî olarak kutlanan başka şahsiyetler var mı bilmiyoruz. Devletin öncülüğünde, bu konudaki kargaşaya son verecek bir düzenlemeye şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Öncelikle, anılması gereken örnek şahsiyetler tespit edilmeli, sağlıklı özgeçmişleri çıkarılmalı, daha sonra da bu şahsiyetlerin hangi tarihlerde ve hangi aralıklarla (Doğum-ölüm yıldönümünde, senesinde, beşinci, onuncu, on beşinci, yirminci, yirmi beşinci, ellinci, yüzüncü yılları.. gibi) anılması, hatırlanması uygun ise bunlar belirlenmeli diye düşünüyorum. Anma veya kutlamadan maksat, bu şahsiyetlerin topluma örnek oluşturması, rehberlik etmesi ise, ki öyle olmalıdır, bu konuda ansiklopediler, her bir şahsiyet için –hakkındaki yüksek lisans veya doktora tezinin basımı tarzında değil- biyografiler hazırlanmalıdır. Çünkü, günümüzde Türk Büyükleri kavramı zedelenmiştir ve bu alanda büyük boşluk vardır. Türk Sinema ve televizyonlarını elinde bulunduran azınlıklar, Türk Büyüklerini karalamaya, küçük düşürmeye ve Türk Kültürünü küçültmeye, çingene kültürünü ise büyütmeye çalışmışlardır. Artık Türk Gençlerine, Türk Büyükleri ve örnek şahsiyet olarak ‘Pop Star’lar, altmış milyona peşkeş çekilen, gönlü durmadan ona buna kayan zavallılar gösterilmekte ve buna da kimse dur dememektedir. Okullarda öğrencilerine örnek olması beklenen birçok öğretmenin bu şahısların kepazeliklerinin müdavimi olduğunu biliyor musunuz?

Türk Büyükleriyle ilgili kitap yayını alanında da boşluk vardır. Bu alanda basılan nadir eserler de büyük yanlışlarla, ilkesiz yaklaşımlarla doludur. Meselâ, yazarlarının samimiyetine inanmamıza rağmen söylemeliyiz, bu konudaki son yayında ciddi hatalar vardır. (3) Büyük bir heyecanla eseri elimize alıp inceledik. Önsözünde, Özbekistan’ın bir köyünde bir Özbek Türkünün yastığının altından bir kitap getirerek(4); “Benim özüm Türk’müş. Ben bilmezmişim. Bu kitabı okudum. Atalarımı kökümü tanıdım” ve “Bu kitabı kutsal bir kitap gibi defalarca okudum ve yanımdan hiç ayırmadım” dediğini söyleyen ve bu sözlerden etkilenip, “Türk büyükleri kitabının ne kadar önemli olduğunu gördüğünü” belirterek yola çıktığını söyleyen Mehmet Hengirmen açık hatalar yapmıştır. Eserde, ölçü olarak “ daha çok ilkleri gerçekleştiren ve yaşadığı çağa damgasını vuran” kişilerin üzerinde durduklarını yazdığı halde (5) maalesef durum budur. Belki yazar, küçük bir araştırma gayretine girseydi “bu konuda yazılmış ciddi bir kitaba rastlayamadım” demezdi. (6) Konumuz bu kitabın tenkidi olmamasına rağmen şunları söylemek borcumuzdur; Eser kendi koyduğu ölçüye uymuyor. Ölçü olarak alanında ilk ve çağına damga vuranlar seçildi denilse de bu seçimin çala kalem yapıldığı, biyografilerin uzmanlarınca yazılmadığı ve eser üzerinde yeterince çalışılmadığı görülmektedir. Mesela , Ahmet Yesevî maddesinde(7) Yesevî’ nin hikmetleri kuru ve didaktik olarak nitelenmiş. Yesevî hakkında Köprülü tarafından- hikmetlere bakılamadığı için olacak-daha önce verilmiş haksız ve yanlış bir hüküm tekrarlanmış; Türkiye Türkçesi’ ne aktarılmış olan Divan-ı Hikmet’ e(8) merak buyrulup bakılmamıştır. Yine eserin önsözünde “Türklerin ilk büyük lideri” olarak sözü edilen Mete Han eserde yoktur. Sonraki dönemdeki birçok Türk Büyüğü gibi Türk Dünyasının önemli şahsiyetleri de eserde yoktur. Mesela, Genceli Nizami, Selahattin Eyyübi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Abdullah Tukay, Abdülhamit Çolpan, Maksim Ammasov, Ahmed Cevad, Mağcan Cumabay, Hamit Nutkî, Elçibey, Sadık Ahmat, İsa Yusuf Alptekin, Muhtar Şahanov, Baymirza Hayıt, Mustafa Cemil Kırımoğlu ve daha yüzlerce kişi eserde yoktur..Konumuz açısından baktığımızda Nazım Hikmet gibi bir vatan haininin (9) Türk Büyüğü olarak tanıtıldığı bir kitapta Arif Nihat Asya’nın bulunmadığını görüyoruz.. Yazık. İnşallah bu gibi hatalar sonraki baskılarda giderilir de halis niyetlerle yola çıkılmış nice çalışmalar gibi bu da heba olup gitmez. Bu heba oluşlara, TRT’nin hazırladığı ve yirmi beş yaşayan şahsiyeti ele alan ve 8 Ocak’ta TRT 2 ‘de 23.05’de gösterilmeye başlanan belgesel örnek vermek mümkündür. Bu belgeselde hangi özellikleri ve kıstaslar ile ele alındığı bilinmeyen, bir kısmı az çok tanınsa da büyük bir kısmı hiç tanınmayan “Özel İnsanlar”ın öykülerinin ele alındığı söylenmiştir. (10)

Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” Şiiri, yazıldıktan hemen sonra dillere destan olmuştur. Ezberlenmiştir. Hepimiz onun en az bir şiirini ve aynı lezzetteki bir yazısını biliriz. Bu özellik, her şaire nasip olmamıştır. Yaşarken klasik olmanın bütün özellikleri onda mevcuttur. Şu mısralar onundur; “İlhamın döktürür satırlar; / Sen yazmayı iste...yazdırırlar!”
Hayatı ve tecrübeleri onu Türk Kültürünün zengin ufuklarında dolaştırmış, sanatında zirveye çıkmasını sağlamıştır. Yedi günlük iken öksüz kalması, bir yaşında annesinin evlendirilmesi, üvey babasının görevi dolayısıyla annesinden ayrılması ve dedesinin bütün ısrarlara rağmen onu yanında alıkoyup annesiyle göndermemesi, dedesi ve ninesinin ölümü üzerine halasının himayesine girmesi, dört yaşında İnceğiz Köy imamından Kur’an harflerini öğrenmesi,Balkan Bozgunu üzerine İstanbul’a göçmeleri, Bolu ve Kastamonu Sultanîlerinde parasız yatılı okuması, Milli Mücadele yıllarını Kastamonu’da geçirmesi, İstanbul’da bir yandan yüksek öğrenim görürken, bir yandan devlet memuriyetinde bulunması, bu yıllarda evlenmesi, mezun olur olmaz öğretmenliğe tayini, Adana, Malatya, Edirne, Eskişehir, Ankara ve özellikle Kıbrıs’taki öğretmenlik hayatı, iki defa askerlik yapması, Milli Şefin gazabına uğrayarak görevinden azledilmesi, gazeteciliği ve yazarlığı, uzun süredir öldü bildiği annesinin izini Filistin (Akka) de bularak ziyaretine gitmesi, Türkiye’nin bütün illerini tanıması, Milletvekilliği, 8 Şubat 1969’da sanat hayatının 50.yılının görkemli bir törenle kutlanması, dört çocuk; öksüzlük, yetimlik, acı dolu yıllar, vatanın istiklâline yeniden kavuşması, dostluklar, sevgiler, kıskançlıklar, garazlar, zirve...Bir insanın ömründe yaşayabileceği bütün duyguları yaşamıştır. Bunlar, aldığı engin Türk-İslam terbiyesi ile yoğrulduğunda Arif Nihat Asya’nın muhteşem şairliği ve yazarlığı ortaya çıkmıştır. Allah’ın verdiğini pırıl pırıl bir Türkçe ile milletine aktarmakla görevini tamamlayarak Türk Büyüğü olarak anılmaya hak kazanmıştır. Tabiî ki Arif Nihat Asya yaşarken “Klasik” olacaktı ve olmuştur. Yaşadığı döneme damgasını vurduğu gibi bugüne de ışık tutmaya devam etmektedir.
Kıbrıs konusuyla ilgili olarak yazdıkları ibret verici bir canlılıkla önümüzde durmaktadır;
KIBRIS NASIL ELDEN GİDER:
Bütün Akdeniz ve Ege adalarında hakkımız olduğunu dünyaya unutturmamak için, zaman zaman, adalar meselesini ortaya atmamız gerekirdi.Bu hazırlığı 59 dan önce de, sonrada yapmadığımızdan, şimdi Kıbrıs üzerinde hak iddia etmemiz, dünya için sürpriz teşkil etmektedir.Kıbrıs giderde bu yüzden gider.
Kıbrıs, davamızın kuvvetine rağmen, dava vekillerimiz yüzünden elden gider.
Kıbrıs, "kimsenin toprağında gözümüz yoktur." hükmü yüzünden değil, bu hükmü yanlış anladığımız ve bu yanlış anlayışa kendimizi inandırdığımız için elden gider
Kıbrıs, bir yandan bizim coğrafyaca yakınlığımıza fazla güvenip, uzun müddet başka şey düşünmemiş olmamız; bir yandan Yunanlıların, mesafece uzaklıklarına bakmayarak, Ada'ya çoktan beri manevi.yakınlık göstermeleri neticesi elden gider.
Kıbrıs, bizim "çıkarma hakkımızı kullanacağız" dememize rağmen kullanamamaklığımızdan, Yunanlıların ise bu hakkı kullanacaklarını ilan etmemelerine rağmen, hemen hemen, resmen kullanabilmeleri yüzünden elden gider.
Kıbrıs, verdiğimiz için değil, fakat "vermeyiz!" demekten gayri bir şey yapamadığımız için elden gider.
Kıbrıs'ı bir gemiye benzetir dururuz... baş tarafı bize doğrudur. Kıbrıs ya uyurken, ya içişlerimize dalmışken, dümeni Yunanlının eline geçtiği için elden gider.
Kıbrıs, Kıbrıs'lı Türk'ün şehit vermek istememesinden değil, şehit vere vere tükenmesi yüzünden elden gider.
Kıbrıs kendisiyle aramıza deniz girdiği için değil, deniz bahane edildiği için elden gider.
Kıbrıs, Yunanistan'ın kendisini güçlü saymasından değil, bizi zayıf sanması yüzünden elden gider.
Kıbrıs, durup dururken elden gitmez...coğrafyamız dışında kalmış ırkdaşlarımızın dan söz açanı "ırkçı", dindaşlarımızdan söz açanı "gerici", topraklarımızdan söz açanı "Turancı" diye damgaladığımız için elden gider.
Kıbrıs aldatıldığımız için değil; aldandığımız için elden gider.
Kıbrıs, Ada'daki Türk'ün bize güvendiği müddetçe elden gitmez; bize güvenini kaybetmesi yüzünden elden gider.
Arif Nihat Asya----18 TEMMUZ 1964
Ancak onun, konuyla samimi ilgisinden ve uzmanlığından şüphe duymadığımız aydınlar tarafından bile yeterince tanınmaması üzüntü vericidir. (11) Bu bakımdan bir meslek kuruluşu olan İLESAM tarafından doğum yıldönümünün kutlanması- genel anma programları için dile getirilen çekincelerimiz saklı kalmak kaydıyla- isabetli olmuştur.
Arif Hocamızı Allah gani gani rahmet eylesin.

______

(1) 100. Doğum Yılında Arif Nihat Asya, Ankara, İLESAM-Kültür Bakanlığı, (2003?), 80 sf.
(*) Bu sorular, konuyla cidden meşgul olmuş meslektaşımız, büyüğümüz Tacettin Canbolat ‘a aittir. Ali Turan Ağabey de bu sohbetin şahididir.
(2) İnternet üzerinde kurulan bir yazışma topluluğu, Türk Büyüklerini tespit konusunda çalışmaktadır. Adresi;
http://groups.yahoo.com/group/turkbuyukleri
Ayrıca http://www.turkyigitleri.com/ gibi sitelerde ciddi çalışmalar yürütülmektedir.
(3) HENGİRMEN, Mehmet, GÖRGÜ, Ali Turan. Türk Büyükleri. Ankara, Engin Yayınevi, 2003. 432 sf.
(4) Türk Büyükleri. Milliyet Yayınları, 1983
(5) HENGİRMEN, age.sf.11
(6) Konumuz açısından yayınlanmış her seviyede birçok kitap mevcuttur:
a.Çocuklar için; DİLİBAL, Hilmi. Tarihe Şan Veren Türkler, İstanbul, Renk Yayınevi,1968. 64 sf.
b. Yetişkinler için;
GÖVSA, İbrahim Alâettin. Türk Meşhurları, İstanbul, Yedigün Neşriyatı, (t.y.1945?) 420 sf.
(7) HENGİRMEN, age.sf.52
(8) BİCE, Hayati. Haz. Hoca Ahmed Yesevî Divan-ı Hikmet, 3.Bsk. Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 2001. 238 sf.
(9) Bu konudaki tartışmalar için Nejdet Sançar’ın Nazım Hikmet Masalı ve Ergun Göze’nin Nazım Hikmet Peyami Safa Kavgası adlı eserlerine bakılmalıdır.
(10) TRT Radyo Televizyon Dergisi, Ocak 2004, Sayı 176, Sf.42-43
(11) Yakınında bulunmuş dostlarının hatıralarının bir araya getirildiği ve değişik cephelerinin işlendiği bir Türk Yurdu Arif Nihat Asya Özel Sayısı hazırlansa ne güzel olurdu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder