23 Haziran 2009 Salı

BİR ÜLKÜCÜ ÖĞRETMENİN HATIRALARI


Arslan KÜÇÜKYILDIZ

Kutadgu Bilig’de “Bilgi denizin dibinde bir inci gibi durur, kişioğlu inciyi denizden çıkarmazsa ha inci olmuş, ha çakıl taşı” denilmektedir. Binde birinden bile istifade edemediğimiz, işleyemediğimiz, bu sebeple de parıltısını insanlığa gösteremediğimiz muhteşem bir medeni mirasa sahibiz. Kendimizi tanımıyoruz. Bunun kişisel ve toplumsal boyutlarda bir çok sebebi var. Hatıra bırakma geleneğinin zayıflığı ve az okumamızda kusur arayanlar çok da haklı sayılmaz. Kütüphanelerimizdeki binlerce el yazması ve eski yazıyla yazılmış kitapları, kendi kaderleriyle baş başa bırakmış olmamızda hiç mi kabahat yok? Fikrimce, bilgiye ulaşma yolundaki en büyük eksiğimiz bu yolun dikenlerini temizleyememek. Tenkid müessesinden söz ediyorum; olaylar, olgular, üretenler ve üretilenlerin olumlu ve olumsuz yönleriyle yüzleşmeyi, yahut hemhal olmayı beceremiyoruz. Bu sebeple, kamu vicdanında kıymetlendirme duygusu gelişmiyor. Yazılmış kıymetli eserleri, yapılmış çok faydalı hizmetlerin sahiplerini gözden kaçırabiliyoruz. Neyse ki Dr, Yusuf GEDİKLİ gibi kalem erbapları var ve aylarca göz nuru dökerek medeniyetimizin iftihar vesilesi olan eserleri bize aktarıyorlar. Ötüken gibi ciddi yayınevleri de, bu eserleri yeniden yayınlayarak, hafızamızı kuvvetlendirme görevlerini hakkıyla yerine getiriyor. Bu yazıda sizlere, Büyük Osmanlı Devleti’nin en zayıf dönemlerinde yer alan olağanüstü gayretlere ve yetiştirdiği mümtaz insanlara ışık tutacak bir hatırattan söz edeceğim. (Çin -Türkistan Sanghay Hatıraları. Yazan; Ahmet Kemal İLKUL, ilaveli, dipnotlu, Şerh eden: Dr. Yusuf GEDİKLİ, İstanbul, 1997, Ötüken yayınları, 446 sayfa) Osmanlı’nın Türkistan siyasetini öğrenmek ve günümüzle karşılaştırmak bakımından, her Türk Aydınının üzerinde durması gereken bu eseri zevkle okudum ve etkilendim, sizlerle paylaşmak istiyorum.
1990’lı yıllar, Türk Milletinin ufkunda yeni imkanların doğduğu yıllardı. Uyuyan devi uyandırabilecek, heyecan dalgalarının kıpırdandığı bir dönem başlamıştı. Sovyetlerin dağılacağını ve o günlere hazırlıklı olmak gerektiğini söyleyenlerin bahsettiği günler gelmişti. Milletin has kulları zaten hazırlıklıydılar. Devlet adamı, iş adamı, öğretmen, öğrenci, gazeteci binlerce Türk müteşebbisi Türk dünyasına yöneldi. Çoğu gönüllülerden oluşuyordu. Dağılmış bir tespihin taneleri gibi darmadağın olmuş kardeş topluluklar yeniden kucaklaşıyordu. Elçilikler, ticarethaneler, okullar açılıyor, kız alıp vermeler başlıyordu. Binlerce yıldır kesintisiz süren akrabalık bağları kesintiye uğramış, belki de tarihin gördüğü en uzun hasret dönemi yaşanmıştı. Aslında, gecikmiş bir buluşma idi bu ve henüz tam manasıyla da gerçekleşmemişti.
İşte tanıtmaya çalışacağım eser, bu büyük buluşmanın tarihe karışmış hazırlık safhasını anlatıyor. Bugün yerden ot biter gibi açılan okulların aslında yüzlerce yıllık idealist gayretlerin bir devamı olduğunu açıkça gösteriyor. Milli bünye kuvvetli olduğunda milletin neleri başarabileceğini açıklıyor. Eser, yıkılmakta olan Osmanlı’ nın 1914’ te Doğu Türkistan’a mektepler açmak üzere gönderdiği genç, çalışkan bir idealistin, Ahmet Kemal (İLKUL) in hatıralarıdır. Bizzat zamanın güçlü dahiliye nazırı Talat Paşa tarafından uğurlanarak Doğu Türkistan’a gönderilen Ahmet Kemal Bey’in, daha önce dağınık şekilde yayınlanmış bu hatıralarının bir kısmı Osmanlıca imiş. Kütüphanelerimizin tozlu raflarına terk edilmiş malzemeyi, Dr. Yusuf GEDİKLİ toparlayıp yayına hazırlamıştır. Dr. GEDİKLİ, Türk basınında ilk defa yayınlanan Ahmet Kemal İLKUL’un hayatını ve Doğu Türkistan ile ilgili ayrıntılı sayılabilecek bilgileri esere ilave ettiği gibi, ciddi bir tenkidi nüsha oluşturmuş, üç ayrı eser halindeki hatıraları adeta yeniden gün ışığına çıkarmıştır.
Ahmet Kemal İLKUL, Rodos’ta doğmuştur. Öğretmen, yazar, gazeteci kimlikleriyle kabiliyetli bir genç olarak kısa zamanda tanınmıştır. Talat Paşa, Ziya Gökalp gibi devrin ileri gelen Türkçüleri tarafından, Doğu Türkistan’da okul kurmak üzere görevlendirilmeden önce, Türk Ocaklarında ve Türk Yurdu mekteplerinde öğretmenlik ve gazetecilik yapmıştır. Adet olduğu üzere, Doğu Türkistan’dan Mekke’ye gidip, hac dönüşü İstanbul’a uğrayan hacıların önderlerine, Talat Paşa’nın emriyle, Balkan Harbinin facialarını göstermek üzere Edirne’ye gider. Talat Paşa oradan dönüşünde Ahmet Kemal Bey’e, bu hacı kafilesine katılıp onlarla birlikte Doğu Türkistan’a gidip mektepler açma görevini verir. Veciz nasihatler eder. Aynı şekilde Ziya Gökalp, ona unutulmayacak güzellikte sözler söyler. Nazır ve Türk ocağı mensupları onu uğurlamaya gelirler. Yeni nişanlanmış, 23-24 yaşlarındaki bu genci Türk dünyasını aydınlatmak üzere çıktığı seferine yolcu ederler.. Ahmed Kemal, 27 gün sürecek bir yolculuktan sonra Odesa, Harkov, Samara, Orenburg, Kabilsay, Taşkent, Hokant, Mergilan, Endican, ve Oş üzerinden Doğu Türkistan’ın Artuş şehrine varır. Ahmed Kemal Bey bu yolculuğu ve Doğu Türkistan’daki çalışmaları esnasında zorlu mücadeleler verir. Yıpratıcı engellemeler, çekememezlikler yaşar. Hayal kırıklıkları, cehaletler görür. Eziyetler, işkenceler, hapisler, sürgünler ve düşmanlıklara muhatap olur. Buna mukabil, dostluklar, fedakarlıklar ve başarılarla dolu bir hizmet döneminden, altı buçuk yıldan sonra yurda döner. Türkeli’nin geleceği için hayatını ortaya koymaktan çekinmemiş, mücadelesini tavizsiz, sabırlı ve azimli bir şekilde gerçekleştirmiştir. Milletinin ruh asaletini ve cesaretini her şartta dosta düşmana göstermekten geri durmamıştır. Türk Milletini geri bıraktıran hadiseleri, isabetli teşhislerle tahlil etmiş, bundan ancak eğitim yoluyla çıkılabileceği gerçeğinden hareketle de okullar açmıştır. Ahmed Kemal, Doğu Türkistan’da bugün bile etkileri devam eden kıvılcımlar tutuşturmuştur. Sadece milletimizi değil dindaşlarımızı ve başka milletleri de tarafsız bir gözle değerlendirebilmiş ve önemli ipuçları sunmuştur. Doğu Türkistan Türk gençliğini ve aydınlarını, keza Çinli Müslümanların önderlerini harekete geçirmiş, aydınlatmıştır. O, yaşayışıyla idealist insanların çok kısa zamanlarda neler başarabileceklerini göstermiştir. Bin bir meşakkatten geçtikten sonra da, tecrübelerini milletine bırakmayı ihmal etmemiştir.
Biliyorsunuz, Amerika’da kiliselerin en önemli çalışması misyonerlik faaliyetleridir. Kilise mensuplarının çocukları misyoner olarak yetiştirilmekte, misyonerlik başlı başına bir kariyer olarak değerlendirilmektedir. Başka din mensuplarına yönelen misyonerlerin aksine, Türkler sadece kendi soydaşları ve dindaşlarıyla ilgilenmişlerdir. Ahmed Kemal ise İslâm’ı ruhuna sindirmiş, milletinin geleceğine olan inancından dolayı genç yaşta yollara düşmüş bir ülkücüdür ve misyonerlikle ilgisi olmayan bir vazife ifa etmiştir. Bu bakımdan onun hayatını doğru anlamamız lazımdır. Zira uzun yıllar, Türkistan aydınları Türkiye ajanı, Turancı, Ceditçi, Basmacı gibi aşağılayıcı ifadelerle suçlanmışlardır. Bu gün de Türklüğün geleceği için, farklı coğrafyalarda atan yürekler, benzer suçlamalarla karşılaşmaktadır.
Ahmed KEMAL, bilgili, çalışkan, bu sebeple de kendine güveni tam bir vatanseverdir. Onda, genç bir öğretmende bulunan vasıfları, bu günün devlet adamlarında dahi bulmakta zorlanıyoruz. Bu yönüyle, günümüz Türk aydınlarının, hangi Türk boyuna mensup olurlarsa olsun, hangi coğrafyada ve bayrak altında yaşarsa yaşasın, eserden alabilecekleri çok şey mevcuttur. En başta, idealist öğretmenlimizin, yaklaşık yüz yıl önce görev yapmış bu meslektaşlarının tecrübelerine göz atmaları yerinde olacaktır. Hemen belirtelim ki, kendilerinden de böyle derli toplu hatıralar bekliyoruz. Eserin, bağırdaşların birbirini daha iyi anlaması ve ortak Türkçe’mizin gelişmesi açısından önemi büyüktür. Devlet adamları ve dış işlerinde çalışan diplomatlarımızın, Ahmed Kemal’in, gözaltında ve hapishanede bulunduğu sırada bile Çinlilere nasıl davrandığını ve onları nasıl gördüğüne bakmalarını isterim. Milletinin karakterini iyi tanıyan Ahmet Kemal, Düngen, Çinli, Japon, İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikalı gibi çeşitli milletlerin yapısını nefis bir şekilde anlatmış ve çalıştığı, gezdiği, gördüğü yerleri de isabetle aktarmıştır.
Bugünün Türk Aydınının beynini yoran en önemli soru; “Bizi hangi şartlar bir araya getirir?” sorusudur. Türkistan’ın, Türkeli’nin, Turan’ın geleceğiyle ilgili olarak beynini yoran her aydın bu soruyla meşguldür ve bu eserden haberdar olmak durumundadır. Eserde, Doğu Türkistan’la ilgili bir çok sorunun da cevabı mevcuttur. Ben şahsen kitabı okuduktan sonra karamsarlıktan kurtulduğumu ve halen dünyanın en korkunç açık hava hapishanesinde bulunan Doğu Türkistan’lı kardeşlerim için umutlandığımı söyleyebilirim.
Eserden, tarihçi, dilci, folklorcu ve sosyologlar da en az eğitimciler kadar istifade edebilir, tespitlerde bulunabilir ve bilgilerini zenginleştirebilirler. Mesela, eserde Doğu Türkistan’da Samah konusu mevcuttur. Sadece eserin girişinde aktarılan Talat Paşa-Ziya Gökalp ikilisinin yola çıkarken Ahmed Kemal’e yaptığı öğütler, eserin tarihi önemini ortaya koymaktadır. Yine eserde dönemin hurafelerinin de aktarılmış olması, bu günkü yapının tespiti ve Doğu Türkistan’ı anlamak açısından önemli olduğuna inanıyorum.
Çin-Türkistan-Şanghay hatıralarında, Özbekler, Tatar, Başkort, Kazak, Kırgız ve Uygur Türkleri kendilerinden çok şey bulacaklardır. Ünlü Kırgız kahramanı Balbay Bogatır’dan esintileri bulmak Kırgız kardeşlerimizi şaşırtacaktır. Kaşkar’da meydana gelen hadiselerin Kazan’da gazetelerden duyurulmasında olduğu gibi, Türk Dünyasında mevcut o günkü iletişimin bu günden daha iyi olmasının örneklerini de kitapta görmek mümkündür. Osmanlı Devletinin asıl sahipleri olan Türkler, devletlerinin en zayıf anında elemanlarını binlerce kilometre uzaktaki soydaşlarına hizmet etme amacıyla göndermişler, onlar da ta Anadolu’dan kalkıp gelen bu görevliye hüsnü kabul göstermişlerdir. O günün imkansızlıklarında hapishaneye düştüğünde ona, silah ulaştırmak da dahil, her türlü yardımı esirgememişlerdir. Bu nokta çok mühim ve kanaatimce çok manidardır. Kitaptan en çok yararlanacak olanlar, başta Türkiye’de okuyan Türkistan’lı öğrenciler olmak üzere, değişik coğrafyalarda öğretmenlik, imamlık, tüccarlık, gazetecilik yapan idealistlerdir. Hülasa, başta söylediğimiz, henüz tamamlanmamış tarihi buluşmada üzerlerine büyük görevler düştüğünü inanan ülkücü kuşaktır. Eseri, bu günün gençliğini yönlendiren aydınlara, siyasi kuruluşlara, İttihat Terakki, Ziya GÖKALP, Talat Paşa gibi Türklüğü İslam’la kaynaştırmış o günkü Türkçülük anlayışını iyi kavraması açısından tavsiye ediyorum. Böylelikle belki mevcut sun’i ayırımların da farkına varmak kabil olacaktır. Osmanlı devletinin yıkılışının bazı sebeplerini de eserde bulabiliyoruz. Osmanlı, yıkılırken bile büyüktü ve Türklük için çırpınıyordu. O zor şartlarda konulan hedeflere ulaşılabilmiş olsaydı, Türk Dünyasının bu gün konuştuğumuz bir çok meselesini konuşmuyor olacaktır.
Eseri okuyucuya kazandıranları kutluyor, özellikle Dr.Yusuf GEDİKLİ’yi burada anmak istiyorum; sayamayacağım kadar çok eseri (mesela İran Türklerinin ve Türk Dünyasının büyük şairi Muhammet Şehriyar’ın Türkçe şiirlerini, Türkiye Türklerine sunarken) yazarlarının yanında adeta ikinci bir yazar gibi ilave, tenkit ve dip notlarla zenginleştirmiş ve bunlara mütevazı bir şekilde “hazırlayan” imzasını atmış olan sayın Gedikli’ye gelecekteki çalışmalarında başarılar diliyorum. Ayrıca Ötüken Yayınevini de Türk Dünyası ile ilgili en etraflı yayın çalışmasını yürütürken, Türkiye’de yazılıp basılmamış veya basılmış, ancak nüshası kalmamış, çok kıymetli oldukları halde kütüphanelerin tozlu raflarında ilgi bekleyen eserleri edebiyatımıza kazandırdığı için kutluyorum. Ümit ediyorum ki benzer başka eserleri de bulup çıkarırlar. Böylece biz de “davaları asıl sahiplerinin ağzından öğrenme” fırsatı buluruz. Yayında emeği geçenleri tekrar kutluyor, bu vesile ile merhum Ahmed Kemal İLKUL Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum.
Son söz; Doğu Türkistan, elbet bir gün esaretten kurtulacaktır.


Ötüken Yayınları Tel: 0212-2510350
Belgegeçer : 0212-2510012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder