20 Eylül 2013 Cuma

Satranç'ın Tarihi ve Kökeni Üzerine




                       Şekil: Timur Satrancı

SATRANÇ’IN TARİHİ VE KÖKENİ ÜZERİNE

Arslan KÜÇÜKYILDIZ[1]

Türkiye’de “Satranç’ın Tarihi” konusuyla ilgili araştırma yapmaya kalkışan bir araştırmacı iki açmazla karşı karşıyadır: Birincisi kaynak yetersizliğidir. Bize kadar gelen bilgiler, tartışılmadan, olduğu gibi veya eksik, yanlış aktarılmış bilgilerden öteye gitmez. İkincisi de bu bilgilerin bir ezber oluşturduğu gerçeğidir. Neredeyse bütün Türkçe kaynaklarda, hatta satrançla ilgili birçok kurumun örütbağdaki sayfalarında bile, bazı basmakalıp ifadeler, ilmî hiçbir temele dayanmadan aktarılmaktadır. Kaynakların büyük bir kısmında satrancın tarihi, gelişimi, felsefesi, yayılması ve benzeri konular yerine, satrancın günümüzde nasıl oynandığı ve kuralları üzerinde durulmaktadır. Özellikle satrancın tarihi üzerinde pek az durulmakta, bunlar da sıradan ansiklopedik bilgileri geçmemektedir. Kaynaklarda verilen çok kısa tarihçe ise Batılı kaynakların verdiği basmakalıp bilgilerdir; Kaynak belirtilmeden alınmış, kaydedilmiş ve tartışılmadan doğru kabul edilmiştir. İlk bakışta tabii sayılabilecek ve birçok alanda da görülebilen bu durum, aslında Türk Aydını’nın satranç hakkında ciddi hiçbir okuma yapmadığını, okuduklarını da üstünkörü okuduğunu, düşünmediğini, tartışmadığını, araştırma yapmaya zahmet etmediğini, açıkça göstermektedir. Ne yazık ki çocuklarımızın ve gençlerimizin zekâ gelişiminde ve eğitiminde önemli bir yeri olan bu oyunun tarihiyle ilgilenen bilim adamları yok denecek kadar azdır.

Eğer satranç, şansa yer vermeyen, sadece akılla oynanabilen dünyanın en gelişmiş zekâ oyunu ise bu oyunla ilgili her türlü bilgi araştırılmaya değerdir. Özellikle de satrancın tarihi... Çünkü bir icadın tarihi gelişimini öğrenmek bize farklı ufuklar açabilmektedir. Yeni araştırmaları ve icatları tetikleyen bu tür bilgiler, milletlerin gelişmesi ve uygarlığın ilerlemesi için önemlidir. Burada konuyla ilgili araştırmalara küçük bir katkıda bulunmak için Satranç’ın Hindistan’dan dünyaya yayıldığına dair ve satrancın kökenleri ile ilgili diğer “ezberler” i tartışacağız.

Aşağı yukarı bütün kaynaklar birbirinin kopyası bilgiler verdiği için, kaynakların bilgilerini tekrarladığı kaynaklardan birini, Gelişim Hachette Alfabetik Genel Kültür Ansiklopedisi’ni esas alacağız. Kaynaktaki ilk cümle şudur:

“Satranca eski yazıtlarda rastlanmıştır.”[2]

Bu ve sonraki bilgiler, oldukça fazla soru sormamızı gerektiriyor. Bunlar;
1.   Hangi eski yazıtlar? Bu yazıtlar hangi asra aittirler?
2.   Nerede bulunmuşlardır? Hangi milletindirler?
3.   Güvenilirliği nedir? Yazdıranlar ve yazarları kimlerdir?
4.   Bu yazıtlar satranç hakkında hangi bilgileri vermiştir?
5.   Yazı olarak mı, resim olarak mı bu yazıtlarda yer almıştır?

Kaynağımızı okumaya devam edelim:

“İ.Ö. 3000 yıllarında Satrancı andıran bir oyunun Mısır ve Hindistan’da oynandığı sanılır.”[3]

Sorular:
1.      İ. Ö. 3000 yıllarında satranca benzeyen bir oyun mu oynanmıştır?
2.      Bu oyunun adı, şekli, kuralları belli midir?
3.      Sonraki dönemlerde bu oyunun daha gelişmiş hallerine rastlanmış mıdır? Satranca dönüştüğünün belgesi var mıdır?
4.      Bu oyun hem Mısır’da, hem de Hindistan’da aynı anda mı oynanmıştır?
5.      Bu bilgi, hangi kaynağa dayanmaktadır.
6.      Bu bilgi, sadece bir “sanma”dan mı ibarettir?

“Murret’in 1913’te yazdığı Satranç tarihinde söz konusu oyunun 570 yıllarında Hindistan’da oynandığı belirtilmiştir.”[4]

Sorular:
1.      Murret ne kadar güvenilir bir yazardır?
2.      Murret’in yazdığı ifade edilen kaynak ne kadar güvenilir bir kaynaktır?
3.      Bu bilgiyi nereye, hangi kaynağa dayanarak vermiştir?

Sorular uzayıp gider. Biz yeniden kaynağa dönelim:

“Ele geçen yazıtlardan ve gerçekleştirilen araştırmalardan, Satrancın 600 yıllarında Hindistan’dan İran’a geçtiği ortaya çıkarılmıştır. Gene söz konusu belgelerden edinilen bilgilere göre Araplar Satrancı VII. yy.da öğrenmişler ve bu oyuna Satranç veya Şatranç adını vermişlerdir.”[5]

Sorular:
1.      Bu yazıtlar ve araştırmalar hangi “yazıtlar” ve “gerçekleştirilmiş araştırmalar”dır?
2.      Neden 600 yılları? Daha önce veya daha sonra geçmiş olabilir mi? Bu bilgi nasıl ortaya çıkarılmış? Şehname’ye bakılarak, orada geçen bilgilerin yorumlanmasıyla bir sonuca varılmış olmasın?
3.      Araplar, Satrancı İranlılardan mı öğrenmişler, yoksa Hindistan’a İslâm’ı yaymak için gittiklerinde mi öğrenmişlerdir?
4.      Hintliler, İranlılar, Araplar bugün hangi adla bu oyunları oynuyorlar?

Kaynağımızın kafası bir hayli karışıktır:
“Bir söylentiye göre Satranç, Sat-Ran-Çu adıyla Çin’de doğmuştur. Bir başka görüşe göre, Satranç, İ.Ö. XII. yy.da Truva Savaşı sırasında Yunanlı Palamedes bulmuştur.”[6]

Biri Anya’da, biri Konya’da iki ayrı köken! Çöz çözebilirsen! Görüldüğü üzere aslında kolayca izi sürülebilecek bir bilgi üzerinde belirsizleştirme çabası vardır ve kaynak karartılması söz konusudur. Bu karartmayı kimlerin, neden yaptığını, kaynağımızı ve ilmî disiplinden yoksun saçmalıklarını, şimdilik, bir yana bırakalım ve şöyle düşünelim: Satranç nerede doğdu? Mevcut bilgilerden geriye doğru gidilmesi gerekmez mi?

Kaynakta geçen -herhalde mecburen verilmiş- şu bilgiler sabittir: “Satranç, Batı dünyasına Araplar aracılığıyla IX. yy.da tanıtılmıştır. Bu durum Halife Harun Resid’in Charlemagne’a hediye ettiği Satranç takımıyla çarpıcı bir biçimde belgelenmiştir.”[7] Tarafsız bir araştırmacı, Satrancın Avrupa’da yayılmasına Arapların sebep olduğunu öğrendiğinde, Arapların bunu nereden bildiklerini, kendi icatları olup olmadığını sorar. Sorularına, Satrancın nereden peyda olduğunu gösteren bilgiye ve bu bilginin kaynağına ulaşıncaya kadar devam etmiş olmalıdır. Sonra bu icadı yapan milletin, bu icada gelinceye kadar hangi benzer oyunlara sahip olduğunu araştırır. İcadın nasıl doğduğunu, felsefesini anladıktan sonra da bu icadın nasıl geliştirildiğini, taşıyıcıların kimler olduğunu, taşıyanların icada ne gibi katkılar yaptığını öğrenmeye çalışır. Bizim herhangi bir araştırmacımızın da uygulaması gereken yöntem aşağı yukarı budur. Ama ne yazık ki kaynaklarımız eksik, yanlış, müphem bilgiler vermektedir. Muhtemelen Satranç Tarihi ile ilgilenen Avrupalıların verdikleri bilgilerde de netlik olmadığı için yazdıkları eserlerde bazı hususları belirsiz ve karanlık bırakılmıştır. Çünkü onlar eserlerinde Satrançla ilgili olarak sadece kendi ilave ve katkılarını ayrıntılı olarak aktarmış, ötesini yazmamış, eşeğin aklına ot düşürmemek için, köken konusunu karanlıkta bırakmıştır. Bizim kaynaklarımız da bu belirsizliği, eksik ve yanlış bilgileri olduğu gibi aktararak, bir ezbere dönüştürmüşlerdir. Peki, biz bugün Satranç Tarihi’ni nasıl araştırabiliriz? Elbette Satranç’ın kaynağı olarak gösterilen bölgelerle ilgili çok çeşitli alanlardaki bilgiler gözden geçirilerek; bu bölgeler gerçekten satranca kaynaklık edebilecek durumda mı, değil mi araştırılarak!

Önce Satrancın kökeni ile ilgili mevcut iddiaların bütününe bakalım. Bu konuda altı temel iddia vardır:

1.      Hindistan’dan İran yoluyla Arabistan’a, oradan da dünyaya yayılmıştır.
2.      İran’dan Arabistan yoluyla dünyaya yayılmıştır.
3.      Mısır’dan dünyaya yayılmıştır.
4.      Çin’den dünyaya yayılmıştır.
5.      Truva’dan (Bugünkü Türkiye topraklarından) dünyaya yayılmıştır.
6.      Turan’dan (Türkistan’dan, Altay bölgesinden) dünyaya yayılmıştır.

Altıncı madde tarafımızdan eklenmiştir. Çünkü Satranç’tan söz edilirken Turan kökenli olabileceğine dair mevcut bilgiler unutulmuş, unutturulmuş, göz ardı edilmiştir. Adeta Satrancın doğduğu ve yayıldığı başka bölge ve yollar da olabileceğinin düşünülmesi istenmemiştir. Mesela Hindistan, Milattan önce ve sonra birçok Türk akınına ve Türk Hanedanının yönetimine sahne olmuş bir bölgedir. Satrancın tacirler veya Türk fatihler eliyle Hindistan’a götürülmesi çok mümkündür. Bu konudaki bilgiler çok açıktır:

“Hintlilerin Türklerle ilişkileri çok eski tarihlere dayanmaktadır. M.Ö. 1000’li yıllarda Hintliler demiri kullanmaya başlarlar. Hindistan’a demiri o dönemlerde Orta Asya Türklerinin getirdiği yönünde kayıtlar mevcuttur. Hatta Hindistan’daki yerli dillerde birçok Türkçe kelime vardır. Bunların M.Ö.2500-1500 yılları arasında yayılmış olabileceği yönünde görüşler tebliğ edilmiştir. Hindistan’a en çok tesir eden topluluk Türklerdir. Türklerden önce ise Perslerin ünlü komutanı Darius (M.Ö. 522-486) bölgeye hâkim olmuştur. Darius’un hâkimiyetini Makedon Büyük İskender sona erdirmiştir. Makedonya’dan çıktığı yolculuğunu Kudüs’ten ve İran’da devam ettirmiştir. İran’da Persiopolis antik kentini yerle bir ederek Perslerin hâkimiyetine son vermiş, oradan da devam ederek Afganistan ve İndus (Hindistan) sahillerine inmiş, anlaşmalar yaparak geri dönmüştür. Bu yolculuğunda doğu-batı birlikteliğini sağlamak için de Helenizm’i yayma politikası gütmüştür. VI. yy.a kadar bu bölgede etkin olan Kuşanlar’dır. Bunlar Türkistan kökenlidirler. Bu dönemde heykellerde Türk süvarilere ait elbiseler ve paralar üzerinde Türkçe güzel anlamına gelen Kucula gibi unvanlar vardır (Kuşan dönemi I- IV. yy arasıdır). Hatta Budizm Kuşanlar sayesinde cihanşümul bir din haline gelmiştir. Tamamen Türk adı olan Manas kelimesi de bu dönemde Brahmaputra nehrinin bir koluna ad olarak verilmiştir. Daha sonra Akhunlar (Hünaslar) dönemi gelir. Akhunlar daha sonra Gazneliler, Gurlular, Temürlüler’in de yaptığı gibi Afganistan’ı Hindistan’a bağlayan yol güzergâhında bulunan Gazne şehrinden hareket ederek Orta Asya’dan daha verimli olan ve daha fazla yağmur alan Pencap bölgesine doğru akınlar başlatırlar. Toraman ve daha sonra Mihrakula başkanlığında (515-550) Kuzey Hindistan’ı tamamen ele geçirirler. 557’de Batı Göktürk ve Sasani ittifakı sonucu Afganistan’da iktidarı kaybeden Akhunlar Hindistan’da da gerileme dönemine girerler. VII. yy başında ise Hintli racalar tarafından ortadan kaldırılırlar. Böylece İran- Afganistan ve Kuzey Hindistan’dan geçen ticaret yolu Akhunlar’ın elinden çıkar. Ancak burada bir gurup Türk Şahiler 870 yılına kadar Afganistan-Hindistan sınırındaki Ohint’de varlıklarını sürdürürler. Daha sonra bunlar Gazneli Mahmud’un Hint seferlerinde önemli rol oynarlar. Hem Hindistan’da kurulacak Türk hâkimiyeti için temel teşkil ederler ve hem de bugünkü Pakistan’ın ortaya çıkmasını sağlarlar.” [8]

            Kaynakların verdiği bu bilgilerden yola çıkılırsa, Hindistan deyince Hintlilerden hemen sonra Türkler akla gelmesi gerekirdi. Ancak öyle olmamış, İngilizler, Hindistan’dan kovulmadan önce ve sonrasında, büyük bir maharetle, Türklerin Hindistan’daki izlerini ve etkilerini görünmez kılmışlardır. İskender Altındiş’e göre İngilizler ve Avrupalılar bunu hep yapmaktadır:
Batı’nın en sözü geçer, en üst kurumlarının da bildiği gibi, Çin, Hint, Mısır, Anadolu, Eski Yunan, çeşitli Avrupa ve Amerika uygarlıklarını kuranlar, Türklerdir. Bunu, Batılıların kendileri araştırmış, kendileri ortaya çıkarmıştır. Üzerini örtmüşlerdir ve bize sunulan tarihle yetinen biz de tarihimizi bilmeyiz. Topraklarımızda yapılan, Türklerin sokulmadığı kazılardan, “Buradan çıkan tarihsel gerçekleri insanlara anlatabilmek için çok çok uzun yıllar gerekiyor” açıklamaları çıkıyor, sınırlarımız içinden dünya tarihinin gerçekleri çıkıyor, bizim dünyadan haberimiz yok. Türklerin uygarlığını gizlemek için bin bir takla atan Batılı ülkeler, Türklerin uygarlık ürünlerini gerek kendilerine alır, gerekse de Çin’e Hindistan’a, Mısır’a, Eski Yunan’a, Roma’ya, Ruslara, İskandinav ülkelerine, Araplara, İran’a hatta yok olmuş kavimlere ve devletlere paylaştırır. Diğerleri de bir güzel sahiplenivermektedir. Ama içlerinde bilim kaygısıyla iş yapan gerçek bilimciler de vardır. Her dönemin kendine özgü koşulları içerisinde siyasal politikalar, bu gerçek bilimcileri zaman zaman desteklerken zaman zaman da engellemiştir. Bu engellemelere iki örnek, İskandinavya ve Almanya’dan verilebilir. 

Ne anlama geldiği bilinmediği için “runik harfler” denen harfler vardır. Genel söylem, bu harflerin İskandinavya kökenli olduğudur. İskandinavya’dan bir bilimci, bu rünik harflerin İskandinavya’ya Orta Asya’dan geldiğini söyleyince, akıl hastanesine tıkılmıştır. Evet, kafamızdaki “uygar” ve “bilim, düşünce aşığı” Avrupa tanımı, buna inanmamızı engelliyor, ama bu olay gerçek, bir başka deyişle o tanım yanlıştır. Bu tür Avrupa anıları, fizik dalında bile vardır. Almanya’da gamalı haçın gerçekte bir Türk damgası olduğunu, Hitler’in bu işareti Hindistan’dan getirdiğini söyleyen bir bilimci ise, görevinden alınmış, akademik kariyeri bitirilmiş, mahvedilmiştir. Almanların bunu yapmış olmasının nedeni, Hitler’i sahiplenme midir, Türkler’in uygarlığının üzerini örtme çabası mıdır, yoksa her ikisi de midir, siz karar verin. 

Elbette sahip olduğu zengin geçmiş, satrancın Türklerin yarattığı bir oyun olduğunu göstermez. Ancak, böylesi bir oyunun geçmişinin araştırılmasına, böylesi bir uygarlık tarihine sahip Türklerden değil de, Türklerin uygarlığı götürdüğü topluluklardan başlanmasının, mantıklı bir davranış olmayacağını herhalde herkes kabul edecektir. Atatürk’ün dediği gibi, “Büyük işleri, büyük uluslar yapar.” Öyleyse, söz konusu olan tarihi belirsiz satranç olduğunda da, en büyüğünden başlamak gerekir.[9]

Konumuza dönersek; Satrancın tarihini mevcut bazı bilgileri, ait olduğu alanların verilerinden yararlanarak araştırmamız mümkündür diye düşünüyorum. Bunlardan ilki oyunun “adı”dır: “Satranç” adı nereden gelmiştir? Dünyanın çeşitli ülkelerinde satranç hangi adlarla biliniyor? Bu adlar nasıl bir değişime uğrayarak o şekilde kullanılır olmuştur? Bilindiği gibi bir kelimenin değişik dillerdeki yazılış ve okunuşlarına internetten ulaşmak mümkündür. Biz de aynı yolu takip edebiliriz. Bu kelimelerin anlamlarına, köküne, ekine bakmadan sadece okunuşlarını dinlemek bile Satrancın kökeni hakkında bir fikir verecektir diye düşünebiliriz. Önce ulaşabildiğimiz adların yazılış ve okunuşlarına bakalım:

Almancada  Schach.(Şah olarak okunuyor),
Afrika Dili’nde Skaak (Şaakg gibi okunuyor),
Arabistan’da. شطرنج (Şataranc okunuyor),
Arnavutça’da shah (Şah),
Azerbaycan’da Şah Mat (Şahmat),
Baskça Xake, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Belarusça шахматы (Şahmatı),
Bengalce’de দাবা (Okunuşu bulunamamıştır.),
Bulgarca шах (Şah),
Çekçe šachy (Şahi),
Danca šachy (Skak’),
Endonezyaca’da catur (Çatur),
Ermenice’de շախմատ (Şahmat),
Estonca’da male, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Felemekçe’de schaakspel (Skakspel),
Filipince ahedres, (Okunuşu bulunamamıştır.)
Fince shakki (Şahki),
Fransızca échecs (İşek’),
Galce gwyddbwyll veya Chess, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Galiçyaca xadrez, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Gücerat dili શેતરંજની રમત, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Gürcüce ჭადრაკი, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Croele dili Echèk (işek),
 Hırvatça šah, (Okunuşu bulunamamıştır.)
İbranice שחמט, (Okunuşu bulunamamıştır.)
İngilizce chess (Çees),
İrlandaca ficheall, (Okunuşu bulunamamıştır.),
İsveççe schack (Şaek),
İtalyanca scacchi (Skakli gibi okunuyor),
İzlandaca Chess (Hez),
Katalanca Escacs (Ökah gibi okunuyor),
Kannadaca ಚದುರಂಗ, (Okunuşu bulunamamıştır.)
Japoncaチェス (Hesüm gibi okunuyor),
Korece체스 (Şisi gibi okunuyor),
Latince’de latrunculorum (Letrunkulurum),
Lehçe szachy (Şahı),
Letonca šahs (Şah),
Litvanyaca šachmatai,(Okunuşu bulunamamıştır.),
Macarca sakk (Şak)Makedonca шах (Şah)
Malezyaca   Catur,
Malta Chess, (Okunuşu bulunamamıştır.)
Norveçce sjakk (Şak’i)
Portekizce xadrez (Şadriiz),
Romence Şah, (Okunuşu bulunamamıştır.)
Rusça шахматы (Şahmatı),
Sırpça шах (Şaah),
Slovakça šach (Şah),,
Slovence šah (Şah),
Svahili Chess (Çeez),
Tamil சதுரங்கம் (Sadivandam?),
Telegü చదరంగం, (Okunuşu.),
Tay dili หมากรุก (Maklu?),
Ukraynaca Шахи (Şah),
Urduca شطرنج (Şatırnaç okunuyor ),
Vietnamca Tướng, (Düyöön?),
Yidce שאָך, (Okunuşu bulunamamıştır.)
Yunanca σκάκι (Skaki)

   Bu bilgilere biraz daha yakından bakalım:

Çeşitli kaynaklarda ‘Satrancın doğduğu yer’ olarak iddia edilen ülkelerde, bugün, Satranç Oyunu için kullanılan adlar şunlardır:
1. Hindistan’da शतरंज (Şatır veya Satıç şeklinde okunuyor)
2. İran’da  شطرنج (Satranc okunuyor)
3. Mısır’da شطرنج (Şataranç)
4. Çin’de   (Şii gibi okunuyor)
5. Truva’da (Türkiye topraklarında) Satranç veya Şah Mat.[10]
6. Turan’da (Dağlık Altay’da Şatıra, Tuva’da Şıdıraa, Kırgızistan’da Çatıra)

En kuvvetli iddia olarak belirtilen Hindistan kaynaklı olduğu iddiası esas alınırsa, Satrancın Hindistan’dan dünyaya yayılırken izlediği söylenen yerlerdeki adları şunlardır:
1. Hindistanda शतरंज (Şatır, Şatıç)  
2. İran’da. شطرنج (Satranc okunuyor)
3. Arabistan’da. شطرنج (Şataranc okunuyor)
4. İspanyolca ajedrez (Akhıdarez)

Buraya kadar olan dünya dillerindeki -okunuşlara- baktığımızda beş şekil gözümüze çarpıyor.
1-     Şatıra (Altay Türkçesi) Şıdıra (Tuva Türkçesi) Şatır ( Hintçe), Şatırnaç (Urduca) , Satranc (Farsça) Şataranc(Arapça), Satranç (Türkçe),Çatıra (Kırgızisitan Türkçesi) Çatur (Endonezyaca, ) Catur(Malezyaca) Şadriiz (Portekizce) Ahadrez (Filipince) Ahıddares (İspanyolca) Hadres (Galiçyaca), Çees (Maltaca), Çiis (İngilizce, Galce), Çees (İngilizce), Çeez, (Svahili) Hez (İslandaca), Şaz  (Katalanca Escacs yazılıyor Ökah gibi okunuyor), Sadivandam (Tamil)
2-     Şah Mat (Azerbaycan Türkçesi, Ermenice, Gürcüce, Türkiye Türkçesi), Şah Matı (Rusça, Belarusça, Letvanca), Şah matai (Litvanyaca)
3-     Şah (Almanca, Arnavutça, Hırvatça, Makedonca, Bulgarca, Romence Slovakça, Slovence, Ukraynca Danca, Letonca), Şaah (Sırpca), Şahı (Lehçe), Şahi (Çekçe,), Şak (Macarca), Şahki (Fince), Şak’i( Norveççe), Skak (Danca), Saakg (Afrika dili), Şkakspel (Felemekçe), Skaki (Yunanca, İtalyanca), Şaek (İsveççe), İşek (Fransızca, Croele dili)
4-     Şii (Çince), Şisi (Korece)
5-     Hesüm? (Japonca), Düyöön (Vietnamca), Sadivandam (Tamilce), Letrunkulurum (Latince) gibi farklı okunuşlar.

Yukarıda özetlenmiş olan ve Google Çeviri yardımıyla elde edilen Satrançla ilgili okunuşların, telaffuzun benzerliğinden yola çıkılarak Satranç’ın takip ettiği yol hakkında görüş ileri sürmek gerekirse, mevcut iddiaların aksine Satranç Turan’da doğmuştur. Hindistan’a inmiştir. Oradan İran yoluyla Araplara geçmiş, sonrasında Avrupa ilk olarak Harun Reşid zamanında Şharlamaigne’ye hediye edilen Satranç vesilesiyle tanışmış ve nihayet Satranç Endülüs yoluyla İspanya üzerinden Avrupa’ya girerek yaygınlaşmıştır.
Bu bilgi elbette dilbilimcilerin başka verileriyle de desteklenmelidir. Satranç, Şah Mat, Şah vb. kelimeleri kullanan milletlerin o kelimeleri nereden aldıkları, nasıl değiştirdikleri, yazılışları ve okunuşları başkalaştırdıkları, hangi anlamları yükledikleri gibi konular araştırılmalıdır. Kelimelerin yol haritasını çıkarmak onların işidir. Mesela;
Satır-Satırnaç-Satranç
Çatır-Çatur-Çaturanga
şeklinde bir değişme olmuş mudur, bakılmalıdır.

Satranç’ın Kökeni olan ülkeler veya bölgelerle ile ilgili mevcut iddialar:

İddiaları incelemeye geçmeden önce her iddia için şu soruları sormamız gerektiğini düşünüyorum:
1. O ülke kökenli olduğu hakkında yeteri kadar somut belge, bilgi var mı? Çeşitli bilimlerce bu bilgiler destekleniyor mu? Belge ve bilgilere göre bu savaş oyununu nasıl, hangi zamanda meydana getirmişler?
2. Satrancın değişik şekilleri o milletlerde, ülkelerde, bölgelerde halen yaşıyor mu?
3. Bugün satranç o milletler arasında ne kadar yaygın?
4. Satranca benzer başka oyunları var mı?
5. Satrancı icat eden millet savaşçı bir millet mi? Savaş taktiklerinden haberdar mı? Bu kültürü oluşturabilme şartları -tarihte ve bugün- nedir?

1.      Satranç’ın Hindistan’dan dünyaya yayıldığı iddiası

Satranç’ın kökeni ile ilgili temel iddialardan biri olan bu iddiayı ispatlamaya yetecek kadar elimizde bilgi ve belge yoktur. Bir oyunu durduk yerde bir Brahman’ın icat edebilmesi mümkün gözükmüyor. Bu oyunun bir oluşum dönemi geçirmesi gereklidir. Satranç halen Hindistan’da yaygın değildir ve öncül sayılabilecek ilkel başka bir çeşidi de yoktur. Kast sistemi nedeniyle mücadele anlayışından yoksun kalmış bir toplumun, satranç gibi bir örgütlü mücadele oyununu yaratmış olması, ikna edicilikten çok uzaktadır.[11] Hintlilerin dini inançlarından dolayı binlerce yıldır savaşçı değil, barışçı bir millet olduğu bilinmektedir. Bu sebeple miladın ilk yüzyıllarından beri çeşitli Türk Hanedanları Hindistan’a akınlar yapmış, devlet kurarak hâkimiyet sürmüşlerdir. Savaşçılıktan uzak bir milletin bu oyunu meydana getirmesi bir yana Türklerden öğrenmiş olmaları daha akla yatkın gözükmektedir. Çünkü tam bir savaş oyunu olan bu oyunu vücuda getirmeleri sosyolojik, psikolojik ve dini sebeplerle imkânsız gözükmektedir. Kaynakların çoğunda Satranç’ın Çaturanga adıyla Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır. Hâlbuki bu oyun bugün Hindistan’da Satır veya Satıç’a benzer bir okunuşla ifade edilmektedir. Bunun sebebi üzerinde durulması gerekir. Acaba Satır veya Satıra, Çatıra, Çatura şekline dönüştü de Hindistan’da -anga ekini mi aldı? Böyle bir ek var mı? Bu ekin anlamı nedir? Köke ne katar? Bu ekle birlikte Çaturanga şeklinde söylenip daha sonra Satır veya Satıç’a mı dönüştü? Bilmiyoruz. Bunu da Eski Hintçe ve Yeni Hintçeyi bilen uzmanlara sormak gerekir. Belki daha elle tutulur bir bilgi şudur: Kelile ve Dinme adlı eserde Satranç oyununun Hindistan’dan İran’a Anuşirvan tarafından getirildiği söylenmektedir.[12]

2.      Satranç’ın İran’dan kaynaklandığı iddiası

Bu iddia, Hindistan iddiasına benzer şekilde ortaya atılmış bir iddiadır. “Satrançtan söz eden, Hindistan’daki belgelerden daha eski belgeler de vardır. Bazıları milattan öncesine işaret etmektedir. Bu belgeler neden yoksanıyor, orasını bilmiyorum ama, bir tanesi de İran bölgesiyle ilgili. Satrancın İran’da çıktığını savlayanların bir nedeni, bilinen ilk satranç takımının Özbekistan’da, Semerkant’ta bulunmuş olmasıdır. O bölge, o dönemde İran’da hakim olan Sasani yönetiminde olduğu için, satranç İran’da doğmuştur diyorlar. Oysaki orada yaşayanların Türk olduğundan söz eden yok. Satrancı İran’a dayandıranların bir diğer nedeni, MS 600 dolaylarında yazılmış bir kaynak. Bu kaynakta, MS 226 yılında Sasani devletini kurmuş olan Ardişir’in usta bir satranç oyuncusu olduğu yazılıdır. Bu da Hindistan’da bulunduğu söylenen belgelerden 300 - 400 yıl önce demek. Dediğim gibi, bu belge neden yoksanıyor bilemiyorum ama Sasani devletini kurucusu Ardişir’in babası Babek, Azerbaycan’da bir Türk kahramanı olarak anılır. Sasani devletine adını veren Sasan, Ardişir’in dedesidir. İstanbul surlarına kadar ilerleyen Sasani orduları, Kara Doğan adlı bir komutanın Türkler’den oluşan ordusuydu.”[13] İskender Altındiş’in aktardığı Satrancın İran kaynaklı olduğuna dair iddialardaki gerekçelerin, Satrancın Turan kaynaklı olduğunu ispata yaradığı görülmektedir.

3.      Satranç’ın Eski Mısırdan kaynaklandığı iddiası

Bu iddianın sahipleri Piramitlerde bulunan Senet oyunu tahtası ve taşları ile bu oyunu oynayanların resimlerini iddialarına kanıt olarak göstermektedir. Senet oyunundan gelişti Satranç demektedirler. Hâlbuki bu oyun, mantığı ve oynanışı tamamen farklı bir oyun olup, satranç oyununa taşlarının şekli ve oyun tahtasının ikili sıra kareli oluşu dışında bir benzerliği yoktur. Bir oyunun geliştiği oyuna benzer bir gelişim göstermesi gerekmez mi? Senet oyunu satrancın öncülü değildir. Başka bir oyundur. Az çok nasıl oynandığı bilinmektedir.[14] Buna karşılık Satranç, 4000 yıllık bir Türk oyunu olan Mangala’ya birçok bakımdan benzemektedir.[15]

4-5.  Satranç’ın Çin kökenli, Truva kökenli olduğu iddiaları

Çin kökenli olduğu iddiasının Çin’in Türklerle savaşan bir millet olması ve iç savaşlar dolayısıyla savaş kültürünün bulunması sebebiyle akla gelmiş olacağı düşünülebilir. Akla mantığa uygun gibi görünse de yayılma alanlarına bakıldığında Çin’le ilgisi olmadığı açıkça görülmektedir. Aynı şekilde Eski Yunan veya Truva kökenli olduğu iddiasının da Eski Yunan medeniyetine Avrupa’nın duyduğu hayranlıktan doğduğu ve Avrupalıların bu oyunu da her şey gibi Yunanlılara mal edivermek düşüncesinden ileri geldiği söylenebilir.

6.   Satranç’ın Turan kökenli bir oyun olduğu iddiamız

Turan’da birçok iç ve dış istilaların, savaşların olduğunu ve bu savaş ve işgaller sonucu Turan Medeniyetine dair birçok maddi eşyanın yok edildiğini biliyoruz. Bu yüzden maddi delil bakımından, Turan arkeolojisinin bugüne kadar bütün iddiaların aksini ispat edecek bir bulguya sahip olduğunu söyleyemiyoruz.  Ancak başka bulgular iddiamıza yeterince ispat gücü vermektedir. Bu iddiamıza delillerimiz şunlardır: 1. Satranç bütün Türk topluluklarında, eğitimli eğitimsiz her seviyedeki kişilerce çok yaygın olarak oynanan bir oyundur. Mesela; Ankara’nın Çamlıdere ilçesine gidin kahvelerde satranç oynayan köylüler görürsünüz. 2. Oyunun bugünkünden daha ilkel birçok farklı çeşidi, Türk ülkelerinde oynanmaktadır. Altay’da, Tıva’da Satrançın öncülü olan oyunlar Şıdıra veya Satıra adıyla, halen, oynanmaktadır.[16] 3. Bu oyunların adları ile Satranç adı arasında dil bilimi açısından çok açık ilişkiler vardır.[17] 4. Bulunan en eski satranç taşları Semerkant’ta bulunmuştur.[18] 5. Türkler, Satranç gibi bir savaş oyununu icat edebilecek bir yeteneğe sahiptirler; atı evcilleştirmeleri, dünyadaki ilk savaş taktiklerinin sahibi ve Çin’e Çin Seddi’ni yaptıran millet olmaları gibi hususlar bunu göstermektedir. 6. Türkler Satranç’a benzer (taşla oynanan) başka zekâ oyunlarına da -bol miktarda olmak üzere- sahiptirler. Bu oyunların birçoğu kendi içinde çeşitli zorluk derecelerine sahiptir.[19] Bu oyunların bazı özellikleri birleştirilerek, zorluk derecesi yüksek bir oyun olan satrancı bulmaları yüksek ihtimaldir.[20] Bilindiği üzere daha sonra da Satranç’ta da çeşitli zorluk dereceleri oluşturmuşlardır; Timur Satrancı buna örnektir.[21] Benim görüşüme göre de bir buluştaki daha üst seviyedeki değişimi, öncelikle o buluşun sahipleri gerçekleştirebilir. 7. Batı’da yapılan ve hakkında çeşitli hikayeler anlatılan ilk satranç makinesinin adının “The Turc” olması da satrancı Türklerin dünyaya yaydığını göstermektedir.[22] Ayrıca Halkbilim verileri de iddiamızı destekler mahiyettedir; Meşhur buğday tanesi hikâyesi Kırgızistan’da Babür’e atfedilerek anlatılmaktadır.[23] Bütün bu bilgilere ilaveten satrancın kaynağı gösterilen veya yayılma güzergâhı olarak adı geçen bütün ülkelerin Türklerin komşuları olduğunu da söylemeliyiz. Satranç Araplar üzerinden Avrupa’ya ulaştığı gibi bugünkü Türkiye ve Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya ulaşmış olabilir. Doğu Avrupa’da bulunan ve satranç taşına benzeyen buluntuların varlığı, Avrupa’da Vezir’in Kraliçe’ye dönüşümü ve Şah’a veya Kral’a göre konumu bu görüşü desteklemektedir:
“Benim, satrancın Avrupa’ya Endülüs’ten daha önce Orta Asya’dan geldiğinden kuşkulanmamın bir nedeni de Vezir dediğimiz taşın Batı’da Kraliçe olarak geçmesidir. Vezir’in Kraliçe’ye dönüşmesine neden olarak temelde iki neden gösterilmektedir. Bir tanesi, bir kraliçe’den ya da ünlü bir kadından esinlenildiği savı. Esinlenildiği düşünülen aday sayısı kabarık. Biri şu diyor, biri bu. İkinci neden, taşın Kral’ın yanında yer alması olarak gösterilmektedir, ancak o bile kuşku uyandıracak kadar iddiasızdır. Avrupa’nın toplum tarihine bakıldığında, kadının yeri ayrıca kafa kurcalamaktadır. Avrupa’da üst düzey bir erkek taşın Kraliçe de olsa bir kadına dönüşmesinin zorluğu bir yana, taşın Kraliçe adını aldığı tarih olarak sunulan tarihler arasında bile ciddi farklar var. Bense bu dönüşüm konusunda şöyle düşünüyorum: Satranç tahtasında Vezir’le Şah’a bakıldığında görülecektir ki bu iki taş, erlerin korumasında, arkada, ortada, yan yanadır. Bugün Batı’daki adlarıyla Kraliçe’yle Kral’ın hareketi hiç benzemez, hiç yakın değildir. Vezir’in Batı’da geçirdiği değişimden önceki hareketine bakıldığında ise, Şah’ınkine çok yakındır. Bu da ister istemez bu iki taşın “eş” olduğunu düşündürüyor. Türklerin Arap etkisine girmeden önceki toplum yapısında çok açık biçimde görülür ki, kadınla erkek tümüyle eşittir. Savaşçı kadınlar, bu kültürün bir parçasıdır. Tarihteki ilk kadın hükümdarlar Türk’tür. Devlet yönetiminde Hakan’ın yanında Hatun’un da kararı, onayı ve imzası gerekmektedir. İşte bu toplumsal yapı, satranç tahtası üzerinde yan yana duran, hareketleri birbirine çok yakın bu iki taşın Hakan’la Hatun olabileceğini düşündürtüyor. Hatun, İran’da veya Arabistan’da Vezir’e dönüşmüş olabilir. Avrupa’ya satranç, Endülüs’ten önce Orta Asya’dan geldiyse, Kraliçe’nin Vezir’den değil, Hatun’dan dönüşümü, o konuyu kendiliğinden açıklamış olur.”[24]

Bu bilgiler ışığında Satranç’ın kökeni ile ilgili ortada iki iddia kalmaktadır:
1. Hindistan kökenli olduğu iddiası
2. Turan kökenli olduğu iddiası
      Bu iddialardan “Satrancın Hindistan kökenli olduğu iddiası” ancak mevcut olduğu söylenen belgelerin ortaya konmasıyla ispatlanabilir. Böyle bir belge var mıdır, yok mudur bilmiyoruz. Bu belgeler bulununcaya kadar biz, yukarıdaki kanıtlarımıza dayanarak, Satranç’ın Turan kökenli olduğunu iftiharla söyleme hakkına sahibiz. Satrançla en üst derecede ilgilenmiş olan uzmanların görüşü de bizimle aynıdır: “Benim hiçbir kuşkum yok ki, satrancın bir Türk oyunu olduğu şu anda birilerince bilinmektedir ve bunun kanıtları, o birilerinin elinde bulunmaktadır.”[25]




[1] TRT Yapımcı-Yönetmeni
[2] Gelişm Hachette Alfabetik Genel Kültür Ansiklopedisi, 10 c.+ İstanbul, 1983, Gelişim Yayınları, Sf. 3746-3747. sf. 3746
[3] Gelişim, sf. 3746
[4] Gelişim, sf. 3746 Ansiklopedi bilerek veya bilmeyerek kaynağın ismini de yanlış vermiştir. Doğrusu: Murray, H. J. R. (Murray, Harold James Ruthven) A History of Chess (London: Oxford University Press, 1913)
[5] Gelişim, sf. 3747
[6] Gelişim, sf. 3747
[7] Gelişim, sf. 3747
[12] Altungök, Ahmet, IV. Ve VIII. Yüzyıllar Arası Sasaniler Dönemi Türk-Fars İlişkileri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, sf. 80 (283 sf.) http://www.belgeler.com/blg/13o1/iv-ve-viii-yuzyillar-arasi-sasaniler-donemi-turk-fars-iliskileri-between-4th-and-8th-centuries-the-period-of-sassanids-turk-fars-relations
[15] KÜÇÜKYILDIZ, Arslan. Satrancın Atası Türk Zekâ Oyunu Mangala (Günümüzde Çocuk Oyunlarında ve Oyuncaklarında Yaşanan Değişimler Sempozyumu, 9-10 Aralık 2010, Ankara / Türkiye) http://xa.yimg.com/kq/groups/4995649/989872590/name/satrancinatasimangala.doc
[16] CAMIY, Irgıt . Tıva Oyunnar, Kızıl, Tıvanın Nom Ündürer Çeri, 1992
[17] Bu konudaki makalemiz yakında yayınlanacaktır.
[19] ÖZDEMİR, Nebi. Türk Çocuk Oyunları I-II. Ankara, Akçağ Yayınları, 2006 (1.c.456 sf, 2.c.560 sf.)
[20] KÜÇÜKYILDIZ, Arslan. a.g.m.
[25] İskender Altındiş'in yorumudur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder