Arslan KÜÇÜKYILDIZ[1]
Türkiye’de “Satranç’ın Tarihi”
konusuyla ilgili araştırma yapmaya kalkışan bir araştırmacı iki açmazla karşı
karşıyadır: Birincisi kaynak yetersizliğidir. Bize kadar gelen bilgiler, tartışılmadan,
olduğu gibi veya eksik, yanlış aktarılmış bilgilerden öteye gitmez. İkincisi de
bu bilgilerin bir ezber oluşturduğu gerçeğidir. Neredeyse bütün Türkçe
kaynaklarda, hatta satrançla ilgili birçok kurumun örütbağdaki sayfalarında
bile, bazı basmakalıp ifadeler, ilmî hiçbir temele dayanmadan aktarılmaktadır.
Kaynakların büyük bir kısmında satrancın tarihi, gelişimi, felsefesi, yayılması
ve benzeri konular yerine, satrancın günümüzde nasıl oynandığı ve kuralları
üzerinde durulmaktadır. Özellikle satrancın tarihi üzerinde pek az durulmakta,
bunlar da sıradan ansiklopedik bilgileri geçmemektedir. Kaynaklarda verilen çok
kısa tarihçe ise Batılı kaynakların verdiği basmakalıp bilgilerdir; Kaynak
belirtilmeden alınmış, kaydedilmiş ve tartışılmadan doğru kabul edilmiştir. İlk
bakışta tabii sayılabilecek ve birçok alanda da görülebilen bu durum, aslında
Türk Aydını’nın satranç hakkında ciddi hiçbir okuma yapmadığını, okuduklarını da üstünkörü okuduğunu, düşünmediğini, tartışmadığını, araştırma yapmaya zahmet
etmediğini, açıkça göstermektedir. Ne yazık ki çocuklarımızın ve gençlerimizin
zekâ gelişiminde ve eğitiminde önemli bir yeri olan bu oyunun tarihiyle
ilgilenen bilim adamları yok denecek kadar azdır.
Eğer satranç, şansa yer vermeyen,
sadece akılla oynanabilen dünyanın en gelişmiş zekâ oyunu ise bu oyunla ilgili
her türlü bilgi araştırılmaya değerdir. Özellikle de satrancın tarihi... Çünkü
bir icadın tarihi gelişimini öğrenmek bize farklı ufuklar açabilmektedir. Yeni
araştırmaları ve icatları tetikleyen bu tür bilgiler, milletlerin gelişmesi ve
uygarlığın ilerlemesi için önemlidir. Burada konuyla ilgili araştırmalara küçük
bir katkıda bulunmak için Satranç’ın Hindistan’dan dünyaya yayıldığına dair ve
satrancın kökenleri ile ilgili diğer “ezberler” i tartışacağız.
Aşağı yukarı bütün kaynaklar
birbirinin kopyası bilgiler verdiği için, kaynakların bilgilerini tekrarladığı kaynaklardan
birini, Gelişim Hachette Alfabetik Genel Kültür Ansiklopedisi’ni esas alacağız.
Kaynaktaki ilk cümle şudur:
“Satranca eski yazıtlarda
rastlanmıştır.”[2]
Bu ve sonraki bilgiler, oldukça
fazla soru sormamızı gerektiriyor. Bunlar;
1. Hangi eski yazıtlar? Bu yazıtlar hangi asra
aittirler?
2. Nerede bulunmuşlardır? Hangi milletindirler?
3. Güvenilirliği nedir? Yazdıranlar ve yazarları
kimlerdir?
4. Bu yazıtlar satranç hakkında hangi bilgileri
vermiştir?
5. Yazı olarak mı, resim olarak mı bu yazıtlarda
yer almıştır?
Kaynağımızı okumaya devam edelim:
“İ.Ö. 3000 yıllarında Satrancı
andıran bir oyunun Mısır ve Hindistan’da oynandığı sanılır.”[3]
Sorular:
1. İ. Ö. 3000 yıllarında satranca benzeyen bir oyun mu oynanmıştır?
2. Bu oyunun adı, şekli, kuralları belli midir?
3. Sonraki dönemlerde bu oyunun daha gelişmiş hallerine rastlanmış mıdır?
Satranca dönüştüğünün belgesi var mıdır?
4. Bu oyun hem Mısır’da, hem de Hindistan’da aynı anda mı oynanmıştır?
5. Bu bilgi, hangi kaynağa dayanmaktadır.
6. Bu bilgi, sadece bir “sanma”dan mı ibarettir?
“Murret’in 1913’te yazdığı
Satranç tarihinde söz konusu oyunun 570 yıllarında Hindistan’da oynandığı
belirtilmiştir.”[4]
Sorular:
1. Murret ne kadar güvenilir bir yazardır?
2. Murret’in yazdığı ifade edilen kaynak ne kadar güvenilir bir kaynaktır?
3. Bu bilgiyi nereye, hangi kaynağa dayanarak vermiştir?
Sorular uzayıp gider. Biz yeniden
kaynağa dönelim:
“Ele geçen yazıtlardan ve
gerçekleştirilen araştırmalardan, Satrancın 600 yıllarında Hindistan’dan İran’a
geçtiği ortaya çıkarılmıştır. Gene söz konusu belgelerden edinilen bilgilere göre
Araplar Satrancı VII. yy.da öğrenmişler ve bu oyuna Satranç veya Şatranç adını
vermişlerdir.”[5]
Sorular:
1. Bu yazıtlar ve araştırmalar hangi “yazıtlar” ve “gerçekleştirilmiş
araştırmalar”dır?
2. Neden 600 yılları? Daha önce veya daha sonra geçmiş olabilir mi? Bu
bilgi nasıl ortaya çıkarılmış? Şehname’ye bakılarak, orada geçen bilgilerin
yorumlanmasıyla bir sonuca varılmış olmasın?
3. Araplar, Satrancı İranlılardan mı öğrenmişler, yoksa Hindistan’a
İslâm’ı yaymak için gittiklerinde mi öğrenmişlerdir?
4. Hintliler, İranlılar, Araplar bugün hangi adla bu oyunları oynuyorlar?
Kaynağımızın kafası bir hayli karışıktır:
“Bir söylentiye göre Satranç,
Sat-Ran-Çu adıyla Çin’de doğmuştur. Bir başka görüşe göre, Satranç, İ.Ö. XII. yy.da
Truva Savaşı sırasında Yunanlı Palamedes bulmuştur.”[6]
Biri Anya’da, biri Konya’da iki
ayrı köken! Çöz çözebilirsen! Görüldüğü üzere aslında kolayca izi sürülebilecek
bir bilgi üzerinde belirsizleştirme çabası vardır ve kaynak karartılması söz
konusudur. Bu karartmayı kimlerin, neden yaptığını, kaynağımızı ve ilmî
disiplinden yoksun saçmalıklarını, şimdilik, bir yana bırakalım ve şöyle düşünelim:
Satranç nerede doğdu? Mevcut bilgilerden geriye doğru gidilmesi gerekmez mi?
Kaynakta geçen -herhalde mecburen
verilmiş- şu bilgiler sabittir: “Satranç, Batı dünyasına Araplar aracılığıyla
IX. yy.da tanıtılmıştır. Bu durum Halife Harun Resid’in Charlemagne’a hediye
ettiği Satranç takımıyla çarpıcı bir biçimde belgelenmiştir.”[7] Tarafsız
bir araştırmacı, Satrancın Avrupa’da yayılmasına Arapların sebep olduğunu
öğrendiğinde, Arapların bunu nereden bildiklerini, kendi icatları olup
olmadığını sorar. Sorularına, Satrancın nereden peyda olduğunu gösteren bilgiye
ve bu bilginin kaynağına ulaşıncaya kadar devam etmiş olmalıdır. Sonra bu icadı
yapan milletin, bu icada gelinceye kadar hangi benzer oyunlara sahip olduğunu
araştırır. İcadın nasıl doğduğunu, felsefesini anladıktan sonra da bu icadın nasıl
geliştirildiğini, taşıyıcıların kimler olduğunu, taşıyanların icada ne gibi
katkılar yaptığını öğrenmeye çalışır. Bizim herhangi bir araştırmacımızın da
uygulaması gereken yöntem aşağı yukarı budur. Ama ne yazık ki kaynaklarımız eksik,
yanlış, müphem bilgiler vermektedir. Muhtemelen Satranç Tarihi ile ilgilenen
Avrupalıların verdikleri bilgilerde de netlik olmadığı için yazdıkları
eserlerde bazı hususları belirsiz ve karanlık bırakılmıştır. Çünkü onlar eserlerinde
Satrançla ilgili olarak sadece kendi ilave ve katkılarını ayrıntılı olarak
aktarmış, ötesini yazmamış, eşeğin aklına ot düşürmemek için, köken konusunu
karanlıkta bırakmıştır. Bizim kaynaklarımız da bu belirsizliği, eksik ve yanlış
bilgileri olduğu gibi aktararak, bir ezbere dönüştürmüşlerdir. Peki, biz bugün
Satranç Tarihi’ni nasıl araştırabiliriz? Elbette Satranç’ın kaynağı olarak
gösterilen bölgelerle ilgili çok çeşitli alanlardaki bilgiler gözden
geçirilerek; bu bölgeler gerçekten satranca kaynaklık edebilecek durumda mı,
değil mi araştırılarak!
Önce Satrancın kökeni ile ilgili
mevcut iddiaların bütününe bakalım. Bu konuda altı temel iddia vardır:
1. Hindistan’dan İran yoluyla Arabistan’a, oradan da dünyaya yayılmıştır.
2. İran’dan Arabistan yoluyla dünyaya yayılmıştır.
3. Mısır’dan dünyaya yayılmıştır.
4. Çin’den dünyaya yayılmıştır.
5. Truva’dan (Bugünkü Türkiye topraklarından) dünyaya yayılmıştır.
6. Turan’dan (Türkistan’dan, Altay bölgesinden) dünyaya yayılmıştır.
Altıncı madde tarafımızdan eklenmiştir.
Çünkü Satranç’tan söz edilirken Turan kökenli olabileceğine dair mevcut bilgiler
unutulmuş, unutturulmuş, göz ardı edilmiştir. Adeta Satrancın doğduğu ve
yayıldığı başka bölge ve yollar da olabileceğinin düşünülmesi istenmemiştir. Mesela
Hindistan, Milattan önce ve sonra birçok Türk akınına ve Türk Hanedanının
yönetimine sahne olmuş bir bölgedir. Satrancın tacirler veya Türk fatihler
eliyle Hindistan’a götürülmesi çok mümkündür. Bu konudaki bilgiler çok açıktır:
“Hintlilerin
Türklerle ilişkileri çok eski tarihlere dayanmaktadır. M.Ö. 1000’li yıllarda Hintliler
demiri kullanmaya başlarlar. Hindistan’a demiri o dönemlerde Orta Asya
Türklerinin getirdiği yönünde kayıtlar mevcuttur. Hatta Hindistan’daki yerli
dillerde birçok Türkçe kelime vardır. Bunların M.Ö.2500-1500 yılları arasında
yayılmış olabileceği yönünde görüşler tebliğ edilmiştir. Hindistan’a en çok tesir eden topluluk
Türklerdir. Türklerden önce ise Perslerin ünlü komutanı Darius (M.Ö. 522-486)
bölgeye hâkim olmuştur. Darius’un hâkimiyetini Makedon Büyük İskender sona
erdirmiştir. Makedonya’dan çıktığı yolculuğunu Kudüs’ten ve İran’da devam
ettirmiştir. İran’da Persiopolis antik kentini yerle bir ederek Perslerin hâkimiyetine
son vermiş, oradan da devam ederek Afganistan ve İndus (Hindistan) sahillerine
inmiş, anlaşmalar yaparak geri dönmüştür. Bu yolculuğunda doğu-batı
birlikteliğini sağlamak için de Helenizm’i yayma politikası gütmüştür. VI. yy.a kadar bu bölgede etkin olan
Kuşanlar’dır. Bunlar Türkistan kökenlidirler. Bu dönemde heykellerde Türk
süvarilere ait elbiseler ve paralar üzerinde Türkçe güzel anlamına gelen Kucula
gibi unvanlar vardır (Kuşan dönemi I- IV. yy arasıdır). Hatta Budizm Kuşanlar
sayesinde cihanşümul bir din haline gelmiştir. Tamamen Türk adı olan Manas
kelimesi de bu dönemde Brahmaputra nehrinin bir koluna ad olarak verilmiştir. Daha sonra Akhunlar (Hünaslar) dönemi
gelir. Akhunlar daha sonra Gazneliler, Gurlular, Temürlüler’in de yaptığı gibi
Afganistan’ı Hindistan’a bağlayan yol güzergâhında bulunan Gazne şehrinden
hareket ederek Orta Asya’dan daha verimli olan ve daha fazla yağmur alan Pencap
bölgesine doğru akınlar başlatırlar. Toraman ve daha sonra Mihrakula
başkanlığında (515-550) Kuzey Hindistan’ı tamamen ele geçirirler. 557’de Batı
Göktürk ve Sasani ittifakı sonucu Afganistan’da iktidarı kaybeden Akhunlar
Hindistan’da da gerileme dönemine girerler. VII. yy başında ise Hintli racalar
tarafından ortadan kaldırılırlar. Böylece İran- Afganistan ve Kuzey
Hindistan’dan geçen ticaret yolu Akhunlar’ın elinden çıkar. Ancak burada bir
gurup Türk Şahiler 870 yılına kadar Afganistan-Hindistan sınırındaki Ohint’de
varlıklarını sürdürürler. Daha sonra bunlar Gazneli Mahmud’un Hint seferlerinde
önemli rol oynarlar. Hem Hindistan’da kurulacak Türk hâkimiyeti için temel
teşkil ederler ve hem de bugünkü Pakistan’ın ortaya çıkmasını sağlarlar.” [8]
Kaynakların verdiği bu bilgilerden yola çıkılırsa, Hindistan
deyince Hintlilerden hemen sonra Türkler akla gelmesi gerekirdi. Ancak öyle
olmamış, İngilizler, Hindistan’dan kovulmadan önce ve sonrasında, büyük bir
maharetle, Türklerin Hindistan’daki izlerini ve etkilerini görünmez
kılmışlardır. İskender Altındiş’e göre İngilizler ve Avrupalılar bunu hep
yapmaktadır:
“Batı’nın en sözü geçer, en üst
kurumlarının da bildiği gibi, Çin, Hint, Mısır, Anadolu, Eski Yunan, çeşitli
Avrupa ve Amerika uygarlıklarını kuranlar, Türklerdir. Bunu, Batılıların
kendileri araştırmış, kendileri ortaya çıkarmıştır. Üzerini örtmüşlerdir ve
bize sunulan tarihle yetinen biz de tarihimizi bilmeyiz. Topraklarımızda
yapılan, Türklerin sokulmadığı kazılardan, “Buradan çıkan tarihsel gerçekleri
insanlara anlatabilmek için çok çok uzun yıllar gerekiyor” açıklamaları
çıkıyor, sınırlarımız içinden dünya tarihinin gerçekleri çıkıyor, bizim
dünyadan haberimiz yok. Türklerin uygarlığını gizlemek için bin bir takla atan
Batılı ülkeler, Türklerin uygarlık ürünlerini gerek kendilerine alır, gerekse
de Çin’e Hindistan’a, Mısır’a, Eski Yunan’a, Roma’ya, Ruslara, İskandinav
ülkelerine, Araplara, İran’a hatta yok olmuş kavimlere ve devletlere
paylaştırır. Diğerleri de bir güzel sahiplenivermektedir. Ama içlerinde bilim
kaygısıyla iş yapan gerçek bilimciler de vardır. Her dönemin kendine özgü
koşulları içerisinde siyasal politikalar, bu gerçek bilimcileri zaman zaman
desteklerken zaman zaman da engellemiştir. Bu engellemelere iki örnek,
İskandinavya ve Almanya’dan verilebilir.
Ne anlama geldiği bilinmediği için “runik harfler” denen harfler vardır. Genel söylem, bu harflerin İskandinavya kökenli olduğudur. İskandinavya’dan bir bilimci, bu rünik harflerin İskandinavya’ya Orta Asya’dan geldiğini söyleyince, akıl hastanesine tıkılmıştır. Evet, kafamızdaki “uygar” ve “bilim, düşünce aşığı” Avrupa tanımı, buna inanmamızı engelliyor, ama bu olay gerçek, bir başka deyişle o tanım yanlıştır. Bu tür Avrupa anıları, fizik dalında bile vardır. Almanya’da gamalı haçın gerçekte bir Türk damgası olduğunu, Hitler’in bu işareti Hindistan’dan getirdiğini söyleyen bir bilimci ise, görevinden alınmış, akademik kariyeri bitirilmiş, mahvedilmiştir. Almanların bunu yapmış olmasının nedeni, Hitler’i sahiplenme midir, Türkler’in uygarlığının üzerini örtme çabası mıdır, yoksa her ikisi de midir, siz karar verin.
Elbette sahip olduğu zengin geçmiş, satrancın Türklerin yarattığı bir oyun olduğunu göstermez. Ancak, böylesi bir oyunun geçmişinin araştırılmasına, böylesi bir uygarlık tarihine sahip Türklerden değil de, Türklerin uygarlığı götürdüğü topluluklardan başlanmasının, mantıklı bir davranış olmayacağını herhalde herkes kabul edecektir. Atatürk’ün dediği gibi, “Büyük işleri, büyük uluslar yapar.” Öyleyse, söz konusu olan tarihi belirsiz satranç olduğunda da, en büyüğünden başlamak gerekir.”[9]
Ne anlama geldiği bilinmediği için “runik harfler” denen harfler vardır. Genel söylem, bu harflerin İskandinavya kökenli olduğudur. İskandinavya’dan bir bilimci, bu rünik harflerin İskandinavya’ya Orta Asya’dan geldiğini söyleyince, akıl hastanesine tıkılmıştır. Evet, kafamızdaki “uygar” ve “bilim, düşünce aşığı” Avrupa tanımı, buna inanmamızı engelliyor, ama bu olay gerçek, bir başka deyişle o tanım yanlıştır. Bu tür Avrupa anıları, fizik dalında bile vardır. Almanya’da gamalı haçın gerçekte bir Türk damgası olduğunu, Hitler’in bu işareti Hindistan’dan getirdiğini söyleyen bir bilimci ise, görevinden alınmış, akademik kariyeri bitirilmiş, mahvedilmiştir. Almanların bunu yapmış olmasının nedeni, Hitler’i sahiplenme midir, Türkler’in uygarlığının üzerini örtme çabası mıdır, yoksa her ikisi de midir, siz karar verin.
Elbette sahip olduğu zengin geçmiş, satrancın Türklerin yarattığı bir oyun olduğunu göstermez. Ancak, böylesi bir oyunun geçmişinin araştırılmasına, böylesi bir uygarlık tarihine sahip Türklerden değil de, Türklerin uygarlığı götürdüğü topluluklardan başlanmasının, mantıklı bir davranış olmayacağını herhalde herkes kabul edecektir. Atatürk’ün dediği gibi, “Büyük işleri, büyük uluslar yapar.” Öyleyse, söz konusu olan tarihi belirsiz satranç olduğunda da, en büyüğünden başlamak gerekir.”[9]
Konumuza dönersek; Satrancın
tarihini mevcut bazı bilgileri, ait olduğu alanların verilerinden yararlanarak
araştırmamız mümkündür diye düşünüyorum. Bunlardan ilki oyunun “adı”dır:
“Satranç” adı nereden gelmiştir? Dünyanın çeşitli ülkelerinde satranç hangi
adlarla biliniyor? Bu adlar nasıl bir değişime uğrayarak o şekilde kullanılır
olmuştur? Bilindiği gibi bir kelimenin değişik dillerdeki yazılış ve
okunuşlarına internetten ulaşmak mümkündür. Biz de aynı yolu takip edebiliriz.
Bu kelimelerin anlamlarına, köküne, ekine bakmadan sadece okunuşlarını dinlemek
bile Satrancın kökeni hakkında bir fikir verecektir diye düşünebiliriz. Önce
ulaşabildiğimiz adların yazılış ve okunuşlarına bakalım:
Almancada Schach.(Şah olarak okunuyor),
Afrika Dili’nde Skaak (Şaakg gibi
okunuyor),
Arabistan’da. شطرنج (Şataranc okunuyor),
Arnavutça’da shah (Şah),
Azerbaycan’da Şah Mat (Şahmat),
Baskça Xake, (Okunuşu
bulunamamıştır.),
Belarusça шахматы (Şahmatı),
Bengalce’de দাবা (Okunuşu bulunamamıştır.),
Bulgarca шах (Şah),
Çekçe šachy (Şahi),
Danca šachy (Skak’),
Endonezyaca’da catur (Çatur),
Ermenice’de շախմատ (Şahmat),
Estonca’da male, (Okunuşu
bulunamamıştır.),
Felemekçe’de schaakspel
(Skakspel),
Filipince ahedres, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
Fince shakki (Şahki),
Fransızca échecs (İşek’),
Galce gwyddbwyll veya Chess, (Okunuşu
bulunamamıştır.),
Galiçyaca xadrez, (Okunuşu
bulunamamıştır.),
Gücerat dili શેતરંજની રમત, (Okunuşu
bulunamamıştır.),
Gürcüce ჭადრაკი, (Okunuşu bulunamamıştır.),
Croele dili Echèk (işek),
Hırvatça šah, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
İbranice שחמט, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
İngilizce chess (Çees),
İrlandaca ficheall, (Okunuşu bulunamamıştır.),
İsveççe schack (Şaek),
İtalyanca scacchi (Skakli gibi okunuyor),
İzlandaca Chess (Hez),
Katalanca Escacs (Ökah gibi
okunuyor),
Kannadaca ಚದುರಂಗ, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
Japoncaチェス (Hesüm gibi okunuyor),
Korece체스 (Şisi gibi okunuyor),
Latince’de latrunculorum (Letrunkulurum),
Lehçe szachy (Şahı),
Letonca šahs (Şah),
Litvanyaca šachmatai,(Okunuşu bulunamamıştır.),
Macarca sakk (Şak)Makedonca шах
(Şah)
Malezyaca Catur,
Malta Chess, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
Norveçce sjakk (Şak’i)
Portekizce xadrez (Şadriiz),
Romence Şah, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
Rusça шахматы (Şahmatı),
Sırpça шах (Şaah),
Slovakça šach (Şah),,
Slovence šah (Şah),
Svahili Chess (Çeez),
Tamil சதுரங்கம் (Sadivandam?),
Telegü చదరంగం, (Okunuşu.),
Tay dili หมากรุก (Maklu?),
Ukraynaca Шахи (Şah),
Urduca شطرنج (Şatırnaç okunuyor ),
Vietnamca Tướng, (Düyöön?),
Yidce שאָך, (Okunuşu
bulunamamıştır.)
Yunanca σκάκι (Skaki)
Bu
bilgilere biraz daha yakından bakalım:
Çeşitli kaynaklarda ‘Satrancın
doğduğu yer’ olarak iddia edilen ülkelerde, bugün, Satranç Oyunu için
kullanılan adlar şunlardır:
1. Hindistan’da शतरंज (Şatır
veya Satıç şeklinde okunuyor)
2. İran’da شطرنج (Satranc okunuyor)
3. Mısır’da شطرنج (Şataranç)
4. Çin’de 棋
(Şii gibi okunuyor)
5. Truva’da (Türkiye
topraklarında) Satranç veya Şah Mat.[10]
6. Turan’da (Dağlık Altay’da
Şatıra, Tuva’da Şıdıraa, Kırgızistan’da Çatıra)
En kuvvetli iddia olarak
belirtilen Hindistan kaynaklı olduğu iddiası esas alınırsa, Satrancın Hindistan’dan
dünyaya yayılırken izlediği söylenen yerlerdeki adları şunlardır:
1. Hindistanda शतरंज (Şatır, Şatıç)
2. İran’da. شطرنج (Satranc okunuyor)
3. Arabistan’da. شطرنج (Şataranc okunuyor)
4. İspanyolca ajedrez (Akhıdarez)
Buraya kadar olan dünya
dillerindeki -okunuşlara- baktığımızda beş şekil gözümüze çarpıyor.
1- Şatıra (Altay Türkçesi) Şıdıra (Tuva Türkçesi) Şatır ( Hintçe),
Şatırnaç (Urduca) , Satranc (Farsça) Şataranc(Arapça), Satranç (Türkçe),Çatıra
(Kırgızisitan Türkçesi) Çatur (Endonezyaca, ) Catur(Malezyaca) Şadriiz
(Portekizce) Ahadrez (Filipince) Ahıddares (İspanyolca) Hadres (Galiçyaca), Çees (Maltaca), Çiis (İngilizce, Galce), Çees (İngilizce), Çeez, (Svahili) Hez (İslandaca), Şaz (Katalanca Escacs yazılıyor Ökah gibi okunuyor), Sadivandam
(Tamil)
2- Şah Mat (Azerbaycan Türkçesi, Ermenice, Gürcüce, Türkiye Türkçesi), Şah
Matı (Rusça, Belarusça, Letvanca), Şah matai (Litvanyaca)
3- Şah (Almanca, Arnavutça, Hırvatça, Makedonca, Bulgarca, Romence
Slovakça, Slovence, Ukraynca Danca, Letonca), Şaah (Sırpca), Şahı (Lehçe), Şahi
(Çekçe,), Şak (Macarca), Şahki (Fince), Şak’i( Norveççe), Skak (Danca), Saakg
(Afrika dili), Şkakspel (Felemekçe), Skaki (Yunanca, İtalyanca), Şaek (İsveççe),
İşek (Fransızca, Croele dili)
4- Şii (Çince), Şisi (Korece)
5- Hesüm? (Japonca), Düyöön (Vietnamca), Sadivandam (Tamilce), Letrunkulurum (Latince) gibi farklı okunuşlar.
Yukarıda özetlenmiş olan ve
Google Çeviri yardımıyla elde edilen Satrançla ilgili okunuşların, telaffuzun
benzerliğinden yola çıkılarak Satranç’ın takip ettiği yol hakkında görüş ileri
sürmek gerekirse, mevcut iddiaların aksine Satranç Turan’da doğmuştur.
Hindistan’a inmiştir. Oradan İran yoluyla Araplara geçmiş, sonrasında Avrupa
ilk olarak Harun Reşid zamanında Şharlamaigne’ye hediye edilen Satranç vesilesiyle
tanışmış ve nihayet Satranç Endülüs yoluyla İspanya üzerinden Avrupa’ya girerek
yaygınlaşmıştır.
Bu bilgi elbette dilbilimcilerin
başka verileriyle de desteklenmelidir. Satranç, Şah Mat, Şah vb. kelimeleri
kullanan milletlerin o kelimeleri nereden aldıkları, nasıl değiştirdikleri,
yazılışları ve okunuşları başkalaştırdıkları, hangi anlamları yükledikleri gibi
konular araştırılmalıdır. Kelimelerin yol haritasını çıkarmak onların işidir.
Mesela;
Satır-Satırnaç-Satranç
Çatır-Çatur-Çaturanga
şeklinde bir değişme olmuş mudur, bakılmalıdır.
Satranç’ın Kökeni olan ülkeler
veya bölgelerle ile ilgili mevcut iddialar:
İddiaları incelemeye geçmeden
önce her iddia için şu soruları sormamız gerektiğini düşünüyorum:
1. O ülke kökenli olduğu hakkında yeteri kadar somut belge, bilgi var mı?
Çeşitli bilimlerce bu bilgiler destekleniyor mu? Belge ve bilgilere göre bu
savaş oyununu nasıl, hangi zamanda meydana getirmişler?
2. Satrancın değişik şekilleri o milletlerde, ülkelerde, bölgelerde halen
yaşıyor mu?
3. Bugün satranç o milletler arasında ne kadar yaygın?
4. Satranca benzer başka oyunları var mı?
5. Satrancı icat eden millet savaşçı bir millet mi? Savaş taktiklerinden
haberdar mı? Bu kültürü oluşturabilme şartları -tarihte ve bugün- nedir?
1. Satranç’ın Hindistan’dan dünyaya yayıldığı iddiası
Satranç’ın kökeni ile ilgili
temel iddialardan biri olan bu iddiayı ispatlamaya yetecek kadar elimizde bilgi
ve belge yoktur. Bir oyunu durduk yerde bir Brahman’ın icat edebilmesi mümkün
gözükmüyor. Bu oyunun bir oluşum dönemi geçirmesi gereklidir. Satranç halen
Hindistan’da yaygın değildir ve öncül sayılabilecek ilkel başka bir çeşidi de
yoktur. “Kast sistemi nedeniyle
mücadele anlayışından yoksun kalmış bir toplumun, satranç gibi bir örgütlü
mücadele oyununu yaratmış olması, ikna edicilikten çok uzaktadır.” [11] Hintlilerin
dini inançlarından dolayı binlerce yıldır savaşçı değil, barışçı bir millet
olduğu bilinmektedir. Bu sebeple miladın ilk yüzyıllarından beri çeşitli Türk
Hanedanları Hindistan’a akınlar yapmış, devlet kurarak hâkimiyet sürmüşlerdir.
Savaşçılıktan uzak bir milletin bu oyunu meydana getirmesi bir yana Türklerden
öğrenmiş olmaları daha akla yatkın gözükmektedir. Çünkü tam bir savaş oyunu
olan bu oyunu vücuda getirmeleri sosyolojik, psikolojik ve dini sebeplerle
imkânsız gözükmektedir. Kaynakların çoğunda Satranç’ın Çaturanga adıyla
Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır. Hâlbuki bu oyun bugün Hindistan’da Satır
veya Satıç’a benzer bir okunuşla ifade edilmektedir. Bunun sebebi üzerinde
durulması gerekir. Acaba Satır veya Satıra, Çatıra, Çatura şekline dönüştü de
Hindistan’da -anga ekini mi aldı? Böyle bir ek var mı? Bu ekin anlamı nedir?
Köke ne katar? Bu ekle birlikte Çaturanga şeklinde söylenip daha sonra Satır
veya Satıç’a mı dönüştü? Bilmiyoruz. Bunu da Eski Hintçe ve Yeni Hintçeyi bilen
uzmanlara sormak gerekir. Belki daha elle tutulur bir bilgi şudur: Kelile ve
Dinme adlı eserde Satranç oyununun Hindistan’dan İran’a Anuşirvan tarafından
getirildiği söylenmektedir.[12]
2. Satranç’ın İran’dan kaynaklandığı iddiası
Bu iddia, Hindistan iddiasına benzer şekilde ortaya atılmış
bir iddiadır. “Satrançtan söz eden, Hindistan’daki belgelerden daha eski
belgeler de vardır. Bazıları milattan öncesine işaret etmektedir. Bu belgeler
neden yoksanıyor, orasını bilmiyorum ama, bir tanesi de İran bölgesiyle ilgili.
Satrancın İran’da çıktığını savlayanların bir nedeni, bilinen ilk satranç
takımının Özbekistan’da, Semerkant’ta bulunmuş olmasıdır. O bölge, o dönemde
İran’da hakim olan Sasani yönetiminde olduğu için, satranç İran’da doğmuştur
diyorlar. Oysaki orada yaşayanların Türk olduğundan söz eden yok. Satrancı
İran’a dayandıranların bir diğer nedeni, MS 600 dolaylarında yazılmış bir
kaynak. Bu kaynakta, MS 226 yılında Sasani devletini kurmuş olan Ardişir’in
usta bir satranç oyuncusu olduğu yazılıdır. Bu da Hindistan’da bulunduğu
söylenen belgelerden 300 - 400 yıl önce demek. Dediğim gibi, bu belge neden
yoksanıyor bilemiyorum ama Sasani devletini kurucusu Ardişir’in babası Babek,
Azerbaycan’da bir Türk kahramanı olarak anılır. Sasani devletine adını veren
Sasan, Ardişir’in dedesidir. İstanbul surlarına kadar ilerleyen Sasani orduları,
Kara Doğan adlı bir komutanın Türkler’den oluşan ordusuydu.”[13] İskender Altındiş’in aktardığı Satrancın İran kaynaklı olduğuna dair iddialardaki gerekçelerin, Satrancın Turan kaynaklı olduğunu ispata yaradığı görülmektedir.
3. Satranç’ın Eski Mısırdan kaynaklandığı iddiası
Bu iddianın sahipleri
Piramitlerde bulunan Senet oyunu tahtası ve taşları ile bu oyunu oynayanların
resimlerini iddialarına kanıt olarak göstermektedir. Senet oyunundan gelişti
Satranç demektedirler. Hâlbuki bu oyun, mantığı ve oynanışı tamamen farklı bir
oyun olup, satranç oyununa taşlarının şekli ve oyun tahtasının ikili sıra
kareli oluşu dışında bir benzerliği yoktur. Bir oyunun geliştiği oyuna benzer
bir gelişim göstermesi gerekmez mi? Senet oyunu satrancın öncülü değildir.
Başka bir oyundur. Az çok nasıl oynandığı bilinmektedir.[14] Buna
karşılık Satranç, 4000 yıllık bir Türk oyunu olan Mangala’ya birçok bakımdan
benzemektedir.[15]
4-5. Satranç’ın Çin kökenli, Truva kökenli olduğu
iddiaları
Çin kökenli olduğu iddiasının
Çin’in Türklerle savaşan bir millet olması ve iç savaşlar dolayısıyla savaş
kültürünün bulunması sebebiyle akla gelmiş olacağı düşünülebilir. Akla mantığa
uygun gibi görünse de yayılma alanlarına bakıldığında Çin’le ilgisi olmadığı
açıkça görülmektedir. Aynı şekilde Eski Yunan veya Truva kökenli olduğu
iddiasının da Eski Yunan medeniyetine Avrupa’nın duyduğu hayranlıktan doğduğu
ve Avrupalıların bu oyunu da her şey gibi Yunanlılara mal edivermek
düşüncesinden ileri geldiği söylenebilir.
6. Satranç’ın Turan kökenli
bir oyun olduğu iddiamız
Turan’da birçok iç ve dış
istilaların, savaşların olduğunu ve bu savaş ve işgaller sonucu Turan
Medeniyetine dair birçok maddi eşyanın yok edildiğini biliyoruz. Bu yüzden
maddi delil bakımından, Turan arkeolojisinin bugüne kadar bütün iddiaların
aksini ispat edecek bir bulguya sahip olduğunu söyleyemiyoruz. Ancak başka bulgular iddiamıza yeterince
ispat gücü vermektedir. Bu iddiamıza delillerimiz şunlardır: 1. Satranç bütün
Türk topluluklarında, eğitimli eğitimsiz her seviyedeki kişilerce çok yaygın
olarak oynanan bir oyundur. Mesela; Ankara’nın Çamlıdere ilçesine gidin
kahvelerde satranç oynayan köylüler görürsünüz. 2. Oyunun bugünkünden daha
ilkel birçok farklı çeşidi, Türk ülkelerinde oynanmaktadır. Altay’da, Tıva’da
Satrançın öncülü olan oyunlar Şıdıra veya Satıra adıyla, halen, oynanmaktadır.[16] 3.
Bu oyunların adları ile Satranç adı arasında dil bilimi açısından çok açık
ilişkiler vardır.[17] 4.
Bulunan en eski satranç taşları Semerkant’ta bulunmuştur.[18] 5.
Türkler, Satranç gibi bir savaş oyununu icat edebilecek bir yeteneğe
sahiptirler; atı evcilleştirmeleri, dünyadaki ilk savaş taktiklerinin sahibi ve
Çin’e Çin Seddi’ni yaptıran millet olmaları gibi hususlar bunu göstermektedir.
6. Türkler Satranç’a benzer (taşla oynanan) başka zekâ oyunlarına da -bol
miktarda olmak üzere- sahiptirler. Bu oyunların birçoğu kendi içinde çeşitli
zorluk derecelerine sahiptir.[19] Bu
oyunların bazı özellikleri birleştirilerek, zorluk derecesi yüksek bir oyun
olan satrancı bulmaları yüksek ihtimaldir.[20]
Bilindiği üzere daha sonra da Satranç’ta da çeşitli zorluk dereceleri
oluşturmuşlardır; Timur Satrancı buna örnektir.[21] Benim görüşüme göre de bir buluştaki daha üst seviyedeki değişimi, öncelikle o buluşun sahipleri gerçekleştirebilir. 7. Batı’da
yapılan ve hakkında çeşitli hikayeler anlatılan ilk satranç makinesinin adının “The Turc” olması da satrancı Türklerin
dünyaya yaydığını göstermektedir.[22] Ayrıca
Halkbilim verileri de iddiamızı destekler mahiyettedir; Meşhur buğday tanesi
hikâyesi Kırgızistan’da Babür’e atfedilerek anlatılmaktadır.[23] Bütün
bu bilgilere ilaveten satrancın kaynağı gösterilen veya yayılma güzergâhı
olarak adı geçen bütün ülkelerin Türklerin komşuları olduğunu da söylemeliyiz.
Satranç Araplar üzerinden Avrupa’ya ulaştığı gibi bugünkü Türkiye ve
Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya ulaşmış olabilir. Doğu Avrupa’da bulunan ve
satranç taşına benzeyen buluntuların varlığı, Avrupa’da Vezir’in Kraliçe’ye dönüşümü
ve Şah’a veya Kral’a göre konumu bu görüşü desteklemektedir:
“Benim, satrancın Avrupa’ya Endülüs’ten daha önce Orta
Asya’dan geldiğinden kuşkulanmamın bir nedeni de Vezir dediğimiz taşın Batı’da
Kraliçe olarak geçmesidir. Vezir’in Kraliçe’ye dönüşmesine neden olarak temelde
iki neden gösterilmektedir. Bir tanesi, bir kraliçe’den ya da ünlü bir kadından
esinlenildiği savı. Esinlenildiği düşünülen aday sayısı kabarık. Biri şu diyor,
biri bu. İkinci neden, taşın Kral’ın yanında yer alması olarak
gösterilmektedir, ancak o bile kuşku uyandıracak kadar iddiasızdır. Avrupa’nın
toplum tarihine bakıldığında, kadının yeri ayrıca kafa kurcalamaktadır.
Avrupa’da üst düzey bir erkek taşın Kraliçe de olsa bir kadına dönüşmesinin
zorluğu bir yana, taşın Kraliçe adını aldığı tarih olarak sunulan tarihler
arasında bile ciddi farklar var. Bense bu dönüşüm konusunda şöyle düşünüyorum:
Satranç tahtasında Vezir’le Şah’a bakıldığında görülecektir ki bu iki taş,
erlerin korumasında, arkada, ortada, yan yanadır. Bugün Batı’daki adlarıyla
Kraliçe’yle Kral’ın hareketi hiç benzemez, hiç yakın değildir. Vezir’in Batı’da
geçirdiği değişimden önceki hareketine bakıldığında ise, Şah’ınkine çok
yakındır. Bu da ister istemez bu iki taşın “eş” olduğunu düşündürüyor.
Türklerin Arap etkisine girmeden önceki toplum yapısında çok açık biçimde
görülür ki, kadınla erkek tümüyle eşittir. Savaşçı kadınlar, bu kültürün bir
parçasıdır. Tarihteki ilk kadın hükümdarlar Türk’tür. Devlet yönetiminde
Hakan’ın yanında Hatun’un da kararı, onayı ve imzası gerekmektedir. İşte bu
toplumsal yapı, satranç tahtası üzerinde yan yana duran, hareketleri birbirine
çok yakın bu iki taşın Hakan’la Hatun olabileceğini düşündürtüyor. Hatun,
İran’da veya Arabistan’da Vezir’e dönüşmüş olabilir. Avrupa’ya satranç,
Endülüs’ten önce Orta Asya’dan geldiyse, Kraliçe’nin Vezir’den değil, Hatun’dan
dönüşümü, o konuyu kendiliğinden açıklamış olur.”[24]
Bu bilgiler ışığında Satranç’ın kökeni ile ilgili ortada iki iddia kalmaktadır:
Bu bilgiler ışığında Satranç’ın kökeni ile ilgili ortada iki iddia kalmaktadır:
1. Hindistan kökenli olduğu iddiası
2. Turan kökenli olduğu iddiası
Bu
iddialardan “Satrancın Hindistan kökenli olduğu iddiası” ancak mevcut olduğu
söylenen belgelerin ortaya konmasıyla ispatlanabilir. Böyle bir belge var
mıdır, yok mudur bilmiyoruz. Bu belgeler bulununcaya kadar biz, yukarıdaki
kanıtlarımıza dayanarak, Satranç’ın Turan kökenli olduğunu iftiharla söyleme
hakkına sahibiz. Satrançla en üst
derecede ilgilenmiş olan uzmanların görüşü de bizimle aynıdır: “Benim hiçbir
kuşkum yok ki, satrancın bir Türk oyunu olduğu şu anda birilerince
bilinmektedir ve bunun kanıtları, o birilerinin elinde bulunmaktadır.”[25]
[1] TRT Yapımcı-Yönetmeni
[2] Gelişm Hachette Alfabetik
Genel Kültür Ansiklopedisi, 10 c.+ İstanbul, 1983, Gelişim Yayınları, Sf.
3746-3747. sf. 3746
[3] Gelişim, sf. 3746
[4] Gelişim, sf. 3746 Ansiklopedi bilerek veya bilmeyerek kaynağın ismini de yanlış vermiştir. Doğrusu: Murray, H. J. R. (Murray, Harold James Ruthven) A History of Chess (London: Oxford University Press, 1913)
[5] Gelişim, sf. 3747
[6] Gelişim, sf. 3747
[7] Gelişim, sf. 3747
[12] Altungök, Ahmet, IV. Ve
VIII. Yüzyıllar Arası Sasaniler Dönemi Türk-Fars İlişkileri, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Elazığ, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, sf. 80
(283 sf.) http://www.belgeler.com/blg/13o1/iv-ve-viii-yuzyillar-arasi-sasaniler-donemi-turk-fars-iliskileri-between-4th-and-8th-centuries-the-period-of-sassanids-turk-fars-relations
[15] KÜÇÜKYILDIZ, Arslan. Satrancın Atası
Türk Zekâ Oyunu Mangala (Günümüzde Çocuk Oyunlarında ve Oyuncaklarında Yaşanan
Değişimler Sempozyumu, 9-10 Aralık 2010, Ankara / Türkiye) http://xa.yimg.com/kq/groups/4995649/989872590/name/satrancinatasimangala.doc
[16] CAMIY, Irgıt . Tıva
Oyunnar, Kızıl, Tıvanın Nom Ündürer Çeri, 1992
[17] Bu konudaki makalemiz
yakında yayınlanacaktır.
[19] ÖZDEMİR, Nebi. Türk Çocuk Oyunları I-II. Ankara, Akçağ Yayınları, 2006
(1.c.456 sf, 2.c.560 sf.)
[20] KÜÇÜKYILDIZ, Arslan.
a.g.m.
[25] İskender Altındiş'in yorumudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder