3. Roma?
Son günlerde çeşitli çevrelerde “3. Roma” kavramı açıkça dillendirilmeye ve 3. Roma İmparatorluğu'ndan söz edilmeye başlandı. Belki de yıllardır örtülü biçimde kulaklarımıza fısıldanan bu söylem bugünlerde hızla yüksek perdeden ifade ediliyor. Özellikle bazı siyasi ve "entelektüel" çevreler, Türkiye’nin yeni bir imparatorluk projesiyle tarih sahnesine dönebileceği yönündeki imaları sıklaştırdı.
Tarihi Çerçeve
Roma İmparatorluğu, Batı ve Doğu olarak ikiye ayrıldıktan sonra Batı Roma 476’da yıkıldı, Doğu Roma (Bizans) ise 1453’te Osmanlı tarafından sona erdirildi. Bu tarihler, Roma mirasının farklı devletler tarafından sahiplenilmesi tartışmalarını da doğurmuştur. İlk Roma Roma İmparatorluğu'dur. “İkinci Roma” kabul edilen İstanbul (eski adıyla Konstantinopolis) merkezli Bizans’tan sonra, Moskova’nın “Üçüncü Roma” olduğu iddiası Rus Ortodoks geleneğinde güçlü biçimde yer bulmuştur. Bu söyleme göre Roma'nın Hristiyanlığı taşıyan mirası Bizans’tan sonra Moskova’ya geçmiştir.
3. Roma kavramı tarih boyunca Moskova için kullanılmıştır: Rus Ortodoks Kilisesi ve Çarlık Rusyası, Bizans’ın varisi olduklarını savunarak “Moskova, üçüncü Roma’dır” tezini geliştirmiştir. Üçüncü Roma, ilk iki mirası sahiplenme iddiasındaki bir gücü simgeler. (https://youtu.be/4XsK0IX1jBY?si=0anc6hB2rkaq5p8Y
Türkiye özelinde ise son yıllarda bazı çevrelerin Osmanlı’yı “Roma’nın varisi” gibi sunmaya başlaması dikkat çekicidir. Bu çevreler İstanbul’un yeniden bir imparatorluk merkezi olabileceği iddiasını dillendirmekte, Osmanlı’nın “Kayser-i Rum” unvanına gönderme yaparak Türkiye’nin tarihsel bir görev üstlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Kimi İslamcı-muhafazakâr çevrelerce ileri sürülen Türkiye'nin söz konusu üçüncü Roma rolünü üstlenebileceğine dair dolaylı ve dolambaçlı söylemler dikkat çekmektedir. İstanbul’un tarihsel ağırlığı, Osmanlı mirası ve siyasi İslamcı ideolojinin evrensel bir güç olma arzusu, bu kavramın zihinlerde yeniden canlanmasına yol açmaktadır.
Osmanlıcılık ile 3. Roma Söylemi Birleşebilir mi?
Osmanlıcılık ve 3. Roma söylemi tarihsel olarak farklı kökenlerden beslenir. Osmanlıcılık, Türklük, hilafet veya doğu uygarlığına dayanan bir mirasa dayanırken, Roma söylemi Hristiyan dünya imparatorluğu tahayyülünün devamıdır. Buna rağmen, günümüzde bazı ideolojik çevreler bu iki kavramı birleştirmeye çalışmakta; böylece İstanbul’un hem hilafetin merkezi, hem de Roma’nın mirasçısı olarak konumlandırıldığı sembolik bir çerçeve oluşturulmaktadır.
Bu melez söylem, tarihsel doğrulardan çok bir jeopolitik meşruiyet arayışıdır. Türkiye'nin “medeniyetler üstü” yeni bir merkez olabileceği iddiası, İslamcılığı da aşarak farklı güç referanslarını içermeye başlamıştır. Bu durumda tarihsel miras, politik bir anlatı malzemesine dönüşmekte, halkın inanç ve değer dünyası ile çelişen bir yapı ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’yi yönetenlerin etnik ve dini kimliklerinin bu çalışmada ne derece etkili olduğu da tartışılmalıdır. Çünkü hem Müslüman olacaksınız hem de Hristiyan Roma’yı dirilteceksiniz; Romayı İstanbul merkezli yeni bir imparatorluk kuracaksınız. Bu büyük bir çelişki.
Halkın İlgi ve Bilinç Düzeyi
3. Roma İmparatorluğu kavramının içeriği, kaynağı ve nasıl bir tarihî temele oturtulduğu konusunda kamuoyunda büyük bir karanlık ve belirsizlik hâkim. Hatta denebilir ki, Türk ve Müslüman halkın büyük çoğunluğu, Osmanlıcılık maskesi altında yapılan Romacılıktan; böyle bir hazırlığın yapıldığından, böyle bir kavramın varlığından dahi habersizdir.
Tekrar edelim: Bu söylemler, kimi İslamcı ve Batıcı siyasal çevrelerde konuşulsa da halkın büyük bir kısmı ne bu iddiaların içeriğinden ne de varlığından haberdardır. Kaldı ki Roma İmparatorluğu'nun kuruluş hazırlıklarından haberi olsun.
Kamuoyu bir yandan “Osmanlıcılık” fikrine alıştırılırken, bunun mimarlarının şimdi de aynı kamuoyunu “Roma mirası”nı sahiplenmeye çağırması derin bir çelişki değil mi? Türk milletinin bu çelişkiyi görmesi için önce 3. Roma İmparatorluğu'nun kuruluş hazırlıklarını fark etmesi gerekir.
Toplumun büyük kesimi bu ideolojik sentezden ve tarihsel referanslardan habersizdir. Türk ve Müslüman halk, Osmanlı’nın manevi mirasını sahiplenirken, ona yüklenen yeni “Roma” rolünden haberdar değildir. Hatta böyle bir kavramın dahi varlığından çoğu zaman bihaberdir. Türk milletine "Türk kaşığı ile ecnebi herzesi mi yediriliyor?" belirsizdir. Kavramın içeriği hem karışık hem de örtülüdür; bu nedenle kamuoyunda açıkça tartışmaya açılması beklenmemelidir. Onun için Türk milleti dolambaçlı söylemleri kendi kendine çözmek durumundadır.
Kaynaklar ve Söylemler
Bu söylemi açık ya da örtük biçimde dile getiren bazı aktörler şunlardır:
- Ahmet Davutoğlu, çeşitli konuşmalarında Türkiye’nin bir “medeniyet havzasının merkezi” olduğunu, İstanbul’un tarihsel bir misyonu bulunduğunu belirtmiştir. Özellikle “Stratejik Derinlik” kitabında Osmanlı’nın ve dolaylı olarak Roma’nın mirasına vurgu yapılmaktadır.
- TRT’de yayınlanan bazı dizilerde, Osmanlı’nın Roma’ya karşı değil, Roma’nın devamı olduğu fikri işlenmektedir. Bu anlatılar özellikle genç izleyici kitlesi üzerinde etkilidir.
- İbrahim Kalın, Ayasofya’nın yeniden cami yapılması sürecinde “medeniyet mirasının” yeniden diriltilmesine atıf yapmıştır. Bu da Batı-Doğu-Roma-Bizans bağlantılarının Türkiye tarafından yeniden yorumlandığını gösteren bir işarettir.
- Yasin Aktay, bazı yazılarında Türkiye’nin bölgesel güç olmasının tarihsel bir temele oturduğunu savunmakta, Osmanlı’nın Roma sonrası dönemle ilişkilendirilmesine yeşil ışık yakmaktadır.
- Son günlerde sosyal medyada “3. Roma” söylemi, özellikle İstanbul’un Roma-Bizans mirası üzerinden Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bu mirası devraldığı iddialarını içeren paylaşımlarla yeniden gündeme gelmiştir. Bu tür sosyal medya paylaşımları, tarihsel anlatıyı modern ve "İslamcı" çevrelerin yorumlarıyla harmanlayarak geniş kitlelere ulaştırılmakta ve Türkiye'de “3. Roma” kavramının inşasına katkı sağlamaktadır.
(Ayrıca Bkz:
Sonuç: Tarih, Hedef mi, Araç mı?
“3. Roma” gibi kavramlar, tarihî hakikati temsil etmekten çok, bugünkü güç mücadelelerinin dilini yansıtır. Osmanlı ile Roma'nın aynı siyasi vizyonda buluşabileceği fikri, ne İslamî düşünceyle ne de tarihsel gerçeklikle bağdaşır. Bu tür ideolojik sentezler, halkın tarihî hafızasını bulanıklaştırmakta ve kültürel kimliği araçsallaştırmaktadır.
Gerçek tarihî bilinç, bu tür politik mühendisliklerin ötesine geçerek, geçmişle yüzleşmeyi ve hakikatin peşinde olmayı gerektirir. “3. Roma” söylemi, bu bilinçten çok bir yönlendirme ve yeni bir iktidar tahayyülünün ifadesidir.
Türkiye’de bazı çevrelerin dile getirdiği “3. Roma” fikri, tarihsel süreklilikten çok sembolik ve ideolojik bir inşa çabası olarak görülmelidir. Hem Osmanlı mirasına sahip çıkmak hem de Hristiyan Roma’yı yeniden canlandırmak gibi bir niyet, ciddi çelişkiler barındırmaktadır. Buna karşılık millî ve dinî kaynaklardan beslenmeyen "Roma Kulübü" kaynaklı bu söylemler hızla yayılmak istenmektedir. Bu söylemin taşıdığı tarihsel, siyasal ve kültürel anlamlar dikkatle analiz edilmelidir. Çünkü bu tür büyük anlatılar, çoğu zaman halkın değil, elitlerin kurguladığı bir geleceğin parçasıdır.
Gelecek yazı: Roma Klübü ve 3. Roma
https://haberiniz.com.tr/kose-yazari/arslan-kucukyildiz/yazi/turkelinin-gelecegi/?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder