1987 yılında TRT’de çalışmaya başladım. Çeşitli televizyon kanallarımız için müzik eğlence ve kültür sanat programları yaptım. Türk Müziği, geleneksel halk eğitim kurumları, Türk Dünyası müzikleri ve sanatı üzerinde, yapımcı yönetmen olarak çeşitli programlar hazırladım. 2004-2008 yılları arasında TRT İNT ve TRT TÜRK kanallarının yayınını yürüten Yurt dışı Yayınlar Müdürlüğü görevini ifa ettim. Göreve başladığım günden bu güne birçok acı tatlı hatıralarım oldu. En fazla etkisinde kaldığım hatıramı sizinle paylaşmak istiyorum:
Anlatacağım hatıramı 2008 yılında Yurt dışı Yayınlar Müdürü
iken yaşadım. Türkiye’nin ve TRT’nin dünyada zulüm gören bütün mazlumların sesi
olması gerektiği düşüncesinden hareketle, Avrupa’nın ortasında, Bosna-Srebzenitsa’da
yirmi bin Müslüman’ın ırzına geçilip bir o kadarının soykırıma tabi
tutulmalarının yıldönümünde Türkiye ve dünya kamuoyuna aslında pek bilinmeyen
ve unutulmaya terk edilmiş olan yaşananları anlatmak, hâlâ devam eden acılara
dikkat çekmek için çarpıcı bir program yayınlamak istemiştik. Bu programın da
film, belgesel, haber ve söyleşilerin, yerinden bağlantıların yer aldığı uzun
süreli bir canlı yayın olmasına karar vermiştik. Müdürlüğümüzün eşgüdümünde,
TRT Ankara Televizyonu ve Haber Dairesi Başkanlığımızla işbirliğiyle
gerçekleştirdiğimiz, 26 saat süren, TRT tarihinin en uzun süreli ikinci canlı
yayınını; Mavi Kelebeğin İzinde programını gerçekleştiriyorduk. (Birinci
yayını, doksanlı yıllarda bütün kanallarımızın ortaklaşa çalışmasıyla oluşan ve
şehitlerimizle ilgili olarak hazırlanıp üç gün süren canlı yayınımızdır.) Canlı
yayının bütün ön hazırlıklarını yapmış olan altı yedi kişilik kadromuz ve
bölümümüze yaz döneminde görgülerini artırmak için gelmiş öğrencilerle canlı
yayın sırasında Arı stüdyosunda hazır ve nazırdık. 26 saat boyunca ekip olarak
uyumadığımız canlı yayın sırasında, canlı yayına bağlanacak seyirci telefonları
ile yakından ilgilendim. Herhangi bir aksilik olmaması, özenle hazırladığımız
programda yanlış bir iletinin ekrana çıkmamasını istiyorduk. Canlı yayınımız
daha ilk dakikalardan itibaren büyük ilgi görmüştü ve telefonlar susmak
bilmiyordu. Yurt içi ve yurt dışından yüzlerce telefon geliyor ve biz en
çarpıcı olanlarını seçip yayına çıkarıyorduk. Programın, sık sık dönen geçiş
görüntülerindeki müzik, olağanüstüydü. Belgesellerimiz, stüdyo konuklarının
anlatımları, bağlantılarımız çok çarpıcıydı. Gerçekleştiği sıralarda pek
anlaşılamayan vahşetin bütün boyutları, en estetik biçimde sunuluyordu.
Sanıyorum Türk ve dünya kamuoyunun vicdanını yakalamıştık.
Sabah saat sekiz gibi başlayan yayınımıza öğleye doğru bir
telefon geldi. Türkiye’den, galiba Mersin’den bir seyircimiz arıyordu. Arayan
hanımefendi ağlayarak şunları söylüyordu:
-Beyefendi, sabahleyin çocuklarla güzel kahvaltı yapmak için
balkona hazırlık yapmıştım. Mutfaktan kahvaltılıkları balkona taşırken o sırada
odadaki tesadüfen açık olan televizyondan yayınınızı gördüm. Önce pek dikkat
etmedim, çocukları uyandırdım, tekrar televizyonun yanından geçerken bir iki dakika
oyalandım. O dakikadan sonra balkona çıkamadım. Çocukları çağırdım. Balkondaki
soframızı odaya taşıdık. Onlarla birlikte sabahtan beri televizyonun
başındayız. Ağlamaktan kahvaltı filan yapamadık. Hep birlikte canlı yayınınızı
seyrediyoruz. Sizi saatlerdir arıyorum, bir türlü ulaşamadım. Bize hiç
bilmediğimiz şeyleri anlatıyorsunuz. Siz daha önce neredeydiniz? Neden bunları
şimdiye kadar bize anlatmadınız? Bizim asıl bunları bilmeye ihtiyacımız vardı.
Çocuklarımız bunları bilmeden yetişiyor. Kendi çocuklarımız bile Ermenilere
soykırım yaptığımızı filan düşünmeye başladı. Kimse bize bunlardan söz etmiyor.
Ders almamız gereken bu konuları neden şimdiye kadar geçiştirdiniz? Hissettiğim
lakin dilimin dönmeyeceği bu konuları şimdiye kadar çocuklarıma çok anlatmak
istemiş ama anlatamamıştım. Lütfen size yalvarıyorum, bu yayınlarınızı devam
ettirin. Çocuklarımızı kimse elimizden almasın. Allah sizden razı olsun,
teşekkür ederiz.
Donup kalmıştım. Hanımefendi ağlıyor, ben ağlıyordum. Kendisine
hassasiyeti için güçlükle teşekkür ettim. Var oldukları müddetçe bu milletin ve
ülkemizin her türlü sıkıntıdan kurtulacağını, çocuklarımızı güzel bir geleceğin
beklediğini söylemeye çalıştım. Düşündüm ki doğru yoldayız: Benzer canlı
yayınları Raunda, Cezayir, Afganistan, Irak, Karabağ... için de yapmalı, nerede
bir zulüm varsa orada olmalıydık.
Mavi Kelebeğin İzinde programı sırasında unutulmaz anlar yaşadık.
Soykırımcı Sırp katillere, gözetimlerindeki kampta bulunan Müslümanları teslim
eden ve daha sonra çoğu intiharın eşiğine gelmiş olan Hollandalı askerlerin
içinde bulunan bir Türk’ün, kanımızı donduran anlatımları da bir başka
hatıramızdır.
Yayından bir hafta sonra -muhtemelen vicdanların harekete
geçmesiyle- Bosna’da elli bine yakın Müslüman’ın ırzına geçilmesi ve soykırıma
tabi tutulmasının sorumlularından Sırp kasabı Radovan Karadcic yakalandı ve
göstermelik de olsa adaletin karşısına çıkarıldı.
Benim bir yapımcı yönetmen olarak yaşadığım ömrümce unutamayacağım
hatıram budur. Teşekkür ederim.
Arslan Küçükyıldız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder